Kadın Pençesi

Halid Ziya Uşaklıgil

Sayfa Sayısına Göre Kadın Pençesi Sözleri ve Alıntıları

Sayfa Sayısına Göre Kadın Pençesi sözleri ve alıntılarını, sayfa sayısına göre Kadın Pençesi kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
" sanki sevilmeye layık olmadığı gibi sevmeye de layık görülmeyeceğine inanarak susar; ruhunun güzelliğini, iyiliğini bir ayıp kabilinden gizlerdi."
“Bir boşluk içindeyim ki orada yalnız kendi acılarımı duyuyorum.”
Reklam
İnsanın hayatında öyle fırsatlar olur ki sipariş üzerine ortaya çıkmış gibidir.
Sayfa 29
Unutulmuş Mektup
İnsanın hayatında öyle fırsatlar olur ki sipariş üzerine zuhur etmiş gibidir.
Düşen bir kadının, bir ihtiyarın yanında toplanıp üzüntü içinde ezilen halkın bugün gözleri önünde düşmüş koskoca bir memleket inleye inleye, sürüklene sürüklene acı içinde çığlıklar atarken o halk, başları önlerinde, sönük gözleri inmiş, omuzları kısık, artık daha fazla acı duyma kabiliyetini kaybedenlere mahsus bir yürüyüşle, sanki telleri sert bir vuruşla kopmuş bir keman gibi ses vermeyen kalbini taşıyarak silinip gidiyor.
Sayfa 35
" Yalnız bir hakikat var, dün gecenin rüyası bende dolmak imkanını bulamayacak bir boşluk bırakıyor."
Reklam
Nihayet, uzun yıllardan beri hasretini çektiği memleketine kavuşmak üzere idi. Edirne'den sonra uyuyamadı, yatağından indi. Arabada henüz kimse uyanmamıştı. O şimdiden hazır olmak istiyordu. Katarın sarsıntısı arasında tıraş oldu, yıkandı. Aynada kendisine bakarken benzi her vakitten ziyade soluk, gözlerini daha fazla çökük buluyordu; bu gün tam on gün oluyordu ki buhran [bunalım] gelmemişti, o halde ne için böyle daha zayıf, daha hasta görünüyordu? Belki yolculuğun yorgunluğundan doğmuş bir netice... İstanbul'a daha az izmihlal [perişanlık] içinde çıkmak isterdi. Bunu düşünürken kendi kendisine gülümsüyordu: Sanki orada kendisini bekleyenler varmış gibi... Bu dünyada yapyalnız ölmenin acısıyla dudaklarında beliren bu kasrî [zoraki] gülümsemeye rağmen itina ile [özenle] giyindi, âdeta süslendi. Onu bekleyen bir kimse olmasa bile o kadar sevilen, o kadar özlenen İstanbul'u vardı; onun karşısına çıkacaktı ve artık kendi kendisine ahdederek [söz vererek] alınan kararını beyninin içinde daha derin çivilemek istercesine tekrar etti: Bu defa ondan ayrılmayacak, böyle iflas eden varlığını yabancı diyarlarda, tesadüfle çizilmiş gezginciliklerle onlar icin en müfid (faydali),en salim (sağlıklı) , en emin bir çare arayacaktı.
Sayfa 47 - Özgür YayınlarıKitabı okudu
Nihayet, uzun yıllardan beri hasretini çektiği memleketine kavuşmak üzere idi. Edirne'den sonra uyuyamadı, yatağından indi. Arabada henüz kimse uyanmamıştı. O şimdiden hazır olmak istiyordu. Katarın sarsıntısı arasında tıraş oldu, yıkandı. Aynada kendisine bakarken benzi her vakitten ziyade soluk, gözlerini daha fazla çökük buluyordu; bu gün tam on gün oluyordu ki buhran [bunalım] gelmemişti, o halde ne için böyle daha zayıf, daha hasta görünüyordu? Belki yolculuğun yorgunluğundan doğmuş bir netice... İstanbul'a daha az izmihlal [perişanlık] içinde çıkmak isterdi. Bunu düşünürken kendi kendisine gülümsüyordu: Sanki orada kendisini bekleyenler varmış gibi... Bu dünyada yapyalnız ölmenin acısıyla dudaklarında beliren bu kasrî [zoraki] gülümsemeye rağmen itina ile [özenle] giyindi, âdeta süslendi. Onu bekleyen bir kimse olmasa bile o kadar sevilen, o kadar özlenen İstanbul'u vardı; onun karşısına çıkacaktı ve artık kendi kendisine ahdederek [söz vererek] alınan kararını beyninin içinde daha derin çivilemek istercesine tekrar etti: Bu defa ondan ayrılmayacak, böyle iflas eden varlığını yabancı diyarlarda, tesadüfle çizilmiş gezginciliklerle onlar icin en müfid (faydali),en salim (sağlıklı) , en emin bir çare arayacaktı.
Sayfa 47 - ÖzgürKitabı okudu
Arabasından iner inmez, yolcuları karşılamaya gelenlerin arasında en evvel onları gördü. İki ihtiyar, bu geç evlenmiş, erken yaşlanmış karı koca, kalabalığın içinde şaşırmış gözlerle onu bulmaya çalışıyorlardı. Bir dakika, ses çıkarmadan, el sallamadan, hafif ve biraz hazin bir gülümseme ile onlar görsün diye bekleyerek durdu. İstanbul'da kendisini bekleyebilecek, gördükleri zaman bir sevinç duyabilecek ancak bu iki vücut vardı. Ailenin eski çıraklarından Emine ile yine ailenin uzun yıllar ekmeğini yiyen adamı Hasan; kırkına yaşlandıktan sonra nihayet bir çift teşkil eden, nasılsa hâlâ kendisine dost ve sadık kalabilen bu iki insan... Yalnız onlar vardı; başka hiç, hiç kimsesi yoktu; hatta bir dost, hatta kendisini bu yıllarca süren ayrılıktan sonra görünce memnun olacak bir sima tahattur etmiyordu [hatırlamıyordu). Bütün isimler, ışıklarının son hamlesini verdikten sonra sönen kandiller; bütün çehreler, çizgilerinin son gölgeleri silinmiş resimler gibi zihninin içinde sislenmiş; birbirine karışarak uzanıp dolaşan, akıp kayan bir bulut parçası olmuştu.
Sayfa 48 - Özgür YayınlarıKitabı okudu
Yapyalnız?. İşte her köşesini, her sokağını, her levhasını ayrı ayrı düşündükçe yüreği sızlayan memleketinde hiçbir el yoktu ki gelip onun elinden tutsun ve bir buz kütlesi gibi kendi kendisinin üstüne toparlanıp göğsünün içinde ağır bir gülle olan sevgi ihtiyacına bir sıcak havanın tesliyetini versin.
Sayfa 48 - Özgür YayınlarıKitabı okudu
114 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.