Kadro Hareketi

Merdan Yanardağ
Cumhuriyet’in ilk yıllarında izlenen gerek liberalizm, gerekse devletçilik politikaları, sanayi burjuvazisinin henüz çok cılız olduğu dönemin Türkiye’sinde bu sınıfı geliştirmek için, mevcut konjonktürün ve nesnel koşulların zorunlu bir sonucu olarak uygulanan politikalardır. Özellikle ilk uygulama başarısız olunca yönetici Kadro tarafından uygulanmaya başlanan devletçilik politikasını böyle anlamak gereklidir.
1923 yılında kurulan yeni Cumhuriyet Devleti’nin yönetimini Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı zafere ulaştıran lider kadrolar üstlenmiştir. Doğal olarak savaşı yürüten kadrolar, yeni devletinde omurgasını oluşturmuşlardır. Devlet mekanizmasının kilit noktalarına hâkim olan bu yeni kadrolar, esas olarak asker ve bürokrat kökenli kişilerden oluşuyordu. Klasik bir deyimle tanımlarsak, bunlar küçük burjuva asker-sivil aydın kadrolardır.
Reklam
Türk Devrimi’ni, ulusal bir burjuva devrimi olarak değerlendiren kimi araştırmacılar olduğu gibi, bazı tarihçiler de dünyada benzeri olmayan ve belli bir sınıfa dayanmayan, adeta boşlukta bulunan “askeri-sivil aydın zümrenin” önderlik ettiği bir devrim olarak görmektedirler.
"Gerçi biz evvelce de Türk’tük, fakat kendimize Türk diyemezdik. Türk sözü... bir kavmin diğerleri üstünde tahakkümünü hatırlatır ve gücendirir diye düşünülüyordu... Halbuki bu imparatorlukta yaşayan diğer ırkların, diğer milliyetlerin hepsi kendilerini, kendi milletlerinin adlarıyla tanır ve öyle anarlardı... Biz Türkler, ırkımızı da bilmez ya da inkâr ederdik. Kendimize sadece “Osmanlı” der geçerdik. Umumi kanaate göre Türk; kaba, görgüsüz ve kabiliyetsiz bir varlıktı.” Şevket Süreyya Aydemir
Kurtuluş Savaşı’na destek veren Anadolu eşrafı ve feodal güçler daha sonra kurulan Cumhuriyet Devleti’nde önemli bir ağırlık taşıdıkları için istenmesine karşın toprak devrimi bir türlü gerçekleştirilememiştir. O nedenle Türkiye’de kapitalizm Fransa’da olduğu gibi devrimci tarzda değil, evrimci bir gelişim seyri izlemiştir. Yani köklü değişimler yerine, feodal sınıflarla uzlaşmaya dayalı, yavaş yavaş gerçekleşen dönüşümler yoluyla Türkiye’de kapitalizm gelişerek (kırsal kesimde) hâkim üretim biçimi olmuştur.
20 Aralık 1961 tarihinde geniş bir aydın çevrenin imzaladığı bildiriyle siyasal yaşamdaki yerini alan Yön Hareketi, Kadro ideolojisinin 30 yıl sonra ortaya çıkan uzantısı gibidir. “Türkiye’nin tek kurtuluş yolu sosyalizmdir” diyen Yöncüler, sol Kemalist bir çizgi izlemişler ve önemli ölçüde Kadrocu tezlere dayanan bir siyasal hareket olarak şekillenmişlerdir.
Reklam
Kadroculara göre çözümlenmesi gereken asıl çelişki emperyalizmle sömürgeler ve yarı sömürge ülkeler arasındaki bu ikinci çelişkidir. Yoksa yalnız sınıf çelişkilerinin çözümü için yürütülen bir mücadeleyle asıl amaca ulaşılamayacaktır.
“Her devrim yeni bir devlet tipi yaratma ve kurma savaşıdır... Cihanda müstemlekeci (sömürgeci) ve müstemleke (sömürge) milletler tezadının tasfiyesi tarihini Türk inkılabı açmıştır... O halde inkılap Türkiye’sinin devleti, ne Fransız devriminin doğurduğu burjuva devleti, ne de komünist iktidarın doğurduğu bir proletarya devleti olabilir...” Vedat Nedim Tör
Klasik yollar istenilen kalkınma ve sanayileşme hedefine götüremezler. Türkiye’yi bütün dünya izlemektedir. Dünyanın ezilen ulusları, kapitalizm ve sosyalizm dışında aradıkları kurtuluş yolunu (üçüncü yolu) Türkiye’nin açmasını beklemektedir.
"Hülasa öyle görünüyor ki biz, Türkiye’de bir inkılap gerçeğiyle karşı karşıyayız ama bir inkilap nazariyesi (teorisi) ve felsefesi ile karşı karşıya değiliz... Madem ki bir inkilap vardır, o halde bu inkılabın bir de izahı olmalıdır... Nitekim bir aydın Kadro, hem de M. Kemal’in hayatında ve onun gözleri önünde, gene de Türk inkılabının ideolojisini kendi açısından derlemek, aydınlatmak ve terkip etmek çabasına girmiştir. Bu hareket Kadro hareketi’dir.” Şevket Süreyya Aydemir
Reklam
Ş. Süreyya Aydemir Milliyet gazetesinde yazdığı bir yazıda, Küçük Talat Bey’in 16 Mayıs 1921 tarihinde Enver Paşa’ya yazdığı mektuba dayanarak, Mustafa Suphi ve arkadaşlarının öldürülme eyleminin düzenleyicilerini; “Kazım Karabekir, Erzurum Valisi Hamit Bey ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyeleri”[88] olarak açıklamaktadır. M. Suphi ve arkadaşlarını öldüren grubu yöneten Yahya Kâhya, Osmanlı gizli servisi ve özel savaş örgütü Teşkilat-ı Mahsusa’nın Trabzon yöneticisidir. Y. Kâhya’nın emrinde milis kuvvetleri bulunmaktadır.
Kadrocuların önerdiği “devletçilik modeli”nin, adeta “kapitalist olmayan yol”u öneriyor gibi görünmesi özellikle iş çevrelerini ve onlarla iç içe geçen bazı yönetici kadroları oldukça tedirgin etmiştir. Önerilen devletçilik ekonomi-politikası, kolektivizm olarak yorumlamıştır. Devlet desteğiyle iş yapmaya alışmış yeniyetme burjuvazi ve bir kısım yönetici Kadro giderek bu hareketin (Kadro) kendi çıkarlarını tehdit ettiğini düşünerek Kadro’ya karşı bir kampanya açmışlardır.
Türkiye Komünist Partisi , Anadolu’da yürütülen Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı hararetle desteklemiş ve zaten yurtiçi örgütlerin aktif olarak yer aldığı bu savaşa katılmak için parti merkezini Anadolu’ya taşıma kararı almıştır.
TKP 1. Kongresi, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın “yurda gerçek bağımsızlık, halka gerçek özgürlük sağlayacak antiemperyalist, antikapitalist ve antifeodal” savaşa dönüştürülmesi görüşündeydi.
Şevket Süreyya’nın 5 Ocak 1931 yılında Ankara’da Türk Ocağı’nda verdiği konferans oldukça büyük yankılar yaratır. Değişik yorumlar yapılır. Bu konferansta Ş. Süreyya’nın açıkladığı görüşler, daha sonra yayınlanacak Kadro dergisinin ideolojik omurgasını oluşturmuştur. Bu görüşler konferanstan sonra hareketli bir şekilde tartışılmaya başlanır. Bunun üzerine konferans metni çoğaltılarak dağıtılır. Daha sonra bu metin bazı ekleme ve düzenlemeler yapılarak İnkılap ve Kadro adı ile kitap olarak yayınlanır.
Resim