Kalbin Arka Odası ismi dahi insanı kitaba yaklaştırmaya yetiyor. Çünkü bu isim insana hep kalbinin arkasına doğru sığındığının, saklandığının farkına vardırıyor. İsmin güzelliği ve gizemliliği ile bizi kendine çeken kitap, elimizden tutup bizi o esrarlı seyahata çıkarıyor. Biz de hiç itiraz etmeden o yolculuğa çıkıyoruz. Çünkü bu davet o kadar samimi bir çağrı ile kulaklarımızdan kalplerimize uğruyor ki kayıtsız kalamıyoruz. Bir nene ve torunun o sıcak diyologlarına ara ara başka misafirler de giriyor. Usta yol gösteriyor. Ama asıl ustanın kendi içimizdeki usta olduğunu, ona kulak vermemiz gerektiğini söylemesi ile yollar açılıyor. Öyle bir yolculuk ki eksiklik denilen şeylerin bizleri tamamlayalan parçalar olduğunu farkediyoruz. Ne geçmişe serenatlar, yaslar ne de geleceğe tapınma ritüellerine önem veriyoruz bu yolculukta. Hayatı olduğu gibi kavramaya gösteri hallerinden kaçınmaya çalışıyoruz. Bazen psikoloji bazen sosyoloji bazen şiirin sularında kulaç atıyoruz. Ama her şeyden önemlisi insana insan olmayı tekrar tekrar hatırlatıyor. Yükselmeye değil yücelmeye niyet ediyoruz. Kanatlarımızın olmadığının farkına varsak da uçma hevesimizin de baki olduğunun farkına varıyoruz.
Roman baştan sona seni sana senin içinden bir ses ile anlatıyor.
Kitap odur ki kendini bir daha okutmak istetsin. Ayşegül Genç'in Kalbin Arka Odası romanı bir kere değil bir kaç kez okumayı hakediyor. Türkiye Yazarlar Birliği Yılın Romanı ödülünü vermesi kitabın değerini arttırmasa da kitabı tanıtmada desteğini, güzelin farkına varması açısından da tebriği hakediyor. Böyle romanlarda buluşmak üzere...