Edebiyatı yaşayan, yaşatan ve öyle yaşlananlar; binbir değişik hayatla yaşayıp yaşlanırlar.
Onun dışındakiler ise miniskül bir hayat içinde sadece kendileri kadar....
"Şair ne bir hakikat habercisi, ne güzel konuşan bir insan, ne de bir yasa koyucusudur. Şairin dili düz yazı gibi anlaşılmak için değil, ama duyulmak üzere oluşmuş, musiki ile söz arasında, söz den fazla musikiye yakın, iki arada bir dildir...
...Herkesin anlayabileceği şiir yalnızca düşük şairlerin işidir...
En güzel şiirler anlamlarını okuyucunun hayalinden alan şiirlerdir. Şiirde bazı bölümlerin şüphe ve belirsizlikte kalması bir yanlış ve bir kusur oluşturmak şöyle dursun, tersine..."
Raflarda, dolaplarda, sandıklarda cansız tuğlalar gibi duran kitapların kaybolmuş yaratıcıları, kendilerini kim okumaya kalkarsa, onun öz derinliğinde yeniden dirilir, yeniden bahçelenir, yeniden başlarlar yaşamaya...
Sözle anlatmak, yazıyla anlatmak... İnsana özgü bir tılsımdır ikisi de.
Ve bu tılsım, insanlık hazinesine mal olacak bir güzellikle, zamana dayanacak bir sağlamlığı da yaratmaya başladığı zaman sanata dönüşür...
Ben o köprülerin birkaçını gördüm; Tevfik Fikret'in dürüstlüğünün, Ahmet Haşim'in duyarlılığının, Halit Fahri'nin çalışkanlığının, Hüseyin Rahmi'nin mizahının, Refik Halit'in pervasızlığının, Abdülhak Şinasi'nin zerafetinin ve Eşref'in kalender başkaldırısının... Ve hepsindeki sevgi açlığının, özellikle de kadınlardan beklenen sevginin; incecik, her an kopabilecek iplerle örülmüş, güvenilmez, korkutucu ama üstünden geçilmesi farz olan, vazgeçilmez köprülerini...