Batı'nın ve yabancı sermayenin çıkarlarının bekçiliğini yapan iktidarların ayakta kalmasını sağlıyor ve ilerici güçlerin iktidara gelmesini engelliyor.
Düşük gelirli ülkelerde beslenme düzeyi de yetersizdir. Zira " yetersiz gelir" yeterli beslenme olanak vermez, iyi ve yeterli beslenmeyen insanların verimlilikleri de düşüktür.
Esasen kapitalizmin temel sorunu "üretmek değil satmaktır." Bu yüzden sermaye, düşük ücretli ülkelere değil, yüksek yaşam standartının geçerli olduğu ülkelere yöneliyor.
Azgelişmiş ülkelerde sosyoekonomik ve kültürel nedenlerle kendiliklerinden kalkınamazlar, geleneksel yapıları kıramazlar. Dolasıyla, sanayileşmiş ülkelerin desteği ve katkısı gereklidir.
Gelir yükseltilmeden tasarruflar artırılamaz. Tasarruflar artırılmadan da yatırımlar artırılamaz. Ve bu kısırdöngüyü bir yerinden kırmak gerekir. Bu işi de olsa olsa, yabancı sermaye, borçlanmaya ya da "dış yardımlar" yapabilir...
Lümpen burjuvazinin egemen olduğu latin Amerika ülkelerinde, batıcı lümpen burjuvazinin kurduğu devlet de lümpen devlet devlettir. Dolasıyla söz konusu ülkelerde hiçbir dönemde gerçek anlamda bağımsızlık söz konusu olmadı.
Burjuvazinin vesayet altında tuttuğu halkları aldatmak için kullandığı sözcüklerden, içerikten en yoksun ama en etkin, dolayısıyla da en zararlı olanı, hiç şüphesiz kalkınma olmuştur
Ekonomik kalkınma da ekonomik büyümeyle özdeştir. Ekonomik büyümenin motoru yatırımlardır. Yatırımların gerisinde de tasarruflar vardır. Eğer bir ülkenin iç tasarruflar vardır. Eğer bir ülkenin iç tasarrufları yetersiz kalıyorsa, bu açık dış yardımlarla giderilebilir. Girişimci eksikliği de devlet müdahaleleriyle ödünlenebilir. Aynı şekilde sermaye ve teknik bilgi de sanayileşmiş ülkelerden sağlanabilirdi...