Tramvay rayları ışıklı caddenin ortasından parlak, eğri bir orak gibi uzayıp gidiyor; yorgun şehrin şamatası, ince ince çiseyen akşam karanlığıyla sokaklara, binalara, birikintili asfalta yağıyor, iniyor, dökülüyordu. Şehre ıslak bir karanlık, bulaşık bir ağırlık hâkimdi. İç kıyıcı o uzun, metal fren sesiyle yavaşlayıp duran kırmızısı solmuş elektrik canavarı tramvaydan yaş parke taşlara, çuvalına tüm bir köyü doldurmuş halde basma şalvarlı bir kadın ayağını attı. Ne duraktaki harala gürele üniversite öğrencilerinin haberi oldu bu adımdan ne fabrikanın kirini pasını üstüne başında sıvamış şekilde evine doğru taşıyan bezgin işçilerin ne de günün ağırlığını dışarıda bir akşam yemeğiyle silkelemeyi düşünen tek çocuklu tuzu kuru memur ailenin haberi. Kimse farkına varmadı bu çiğ yeşil lastik ayakkabının titrek adımından. Kalp atlası. Kendi kalplerini keşfe çıkanların hayatından farklı hikâyeler. İçlerine yelken açanların yaşadıkları.