Öne Çıkan Kapital 3. Cilt kitaplarını, öne çıkan Kapital 3. Cilt sözleri ve alıntılarını, öne çıkan Kapital 3. Cilt yazarlarını, öne çıkan Kapital 3. Cilt yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bir kutupta servet birikimi, öteki kutupta, yani kendi emeğinin ürününü sermaye şeklinde üreten sınıfın tarafında, sefaletin, yorgunluk ve bezginliğin, köleliğin, bilgisizliğin, zalimliğin, ussal yozlaşmanın birikimi ile aynı anda olur.
Yerde ve binalarda yapılan tasarrufun ne ölçüde işçileri daracık yerlerde üstüste sıkıştırdığı çok iyi bilinir. Bu yetmiyormuş gibi, bir de havalandırma araçlarından da tasar ruf edilir. Uzun çalışma saatleri ile birleştiğinde, bu iki etmen, solunum organlarındaki hastalıklarda ve dolayısıyla ölüm oranında büyük artışa yolaçar.
Kömür ocağı sahipleri ve işleticileri arasındaki rekabet altında en gözle görülür fizik güçlükleri yenmek için, gerekli olanın dışında hiç bir harcama yapılmaz; ve genellikle yapılacak iş için gerekli olandan çok da ha fazla bulunan kömür işçileri arasındaki rekabet nedeniyle, çevrelerindeki tarım işçilerinden biraz yüksek bir ücret karşılığında, bunlar büyük tehlikelere ve çok zararlı etkilere seve seve katlanırlar ve bu iş onlara ayrıca çocuklarını karlı bir şekilde kullanma olanağını da verir. Bu çifte rekabet, ocaklann büyük bir kısmının en yetersiz drenaj ve havalandırma ile işietilmelerini sağlamaya tamamen yetmektedir; çoğu kez kuyular kötü açılmış, kötü donatılmış ve mühendisler yetersizdir; galeriler ve yollar kötü açılmış ve yapılmıştır; bunlar, can kaybına, vücut ve sağlığın bozul masına yolaçar; bunlara ait İstatistikler, korkunç bir manzarayı ortaya koyarlar."
Artı-değer ile kâr, kitleleri açısından özdeş olduklarrnı Birinci Kısımda görmüş bulunuyoruz. Ama, kar oranı, daha ilk bakışta sırf farklı bir hesaplama biçimi gibi görünen artı-değer oranından daha başlangıç ta ayrıdır. Ne var ki, bu, aynı zamanda gene daha başlangıçta artı-değerin gerçek kökeninin bir esrar perdesi arkasında saklanmasına yardım eder, çünkü, artı-değer oranı aynı kaldığı halde, kar oranı yükselehilir ya da düşebilir ve bunun tersi olabilir, çünkü kapitalist, pratikte yalnızca kar oranı ile ilgilidir
"toplumsal talep", yani talep ilkesini düzenleyen etmen, aslında, farklı sınıfların karşılıklı ilişkilerine, bunların kendi ekonomik konumlarına ve bu nedenle özellikle, önce, toplam artı-değerin ücretlere oranına, sonra da, artı-değerin böIündüğü (kar, faiz, toprak rantı, vergiler, vb. gibi) çeşitli parçalar arasın daki bağıntıya tabidir. Ve bu da, arz ile talep arasındaki bağıntının hangi temele dayandığı saptanmadan, arz ve talep ilişkisi ile hiç bir şeyin açıklanamayacağını bir kez daha ortaya koymaktadır
Nasıl ki emeğin bileşik hale gelmesi ve elbirliği, makinelerin geniş ölçüde kullanılmalanna, üretim araçlannın yoğunlaşmasına ve ekonomik olarak kullanılmalarına yolaçıyorsa, aynı şekilde, kitleler halinde, kapalı yerlerde ve sağlık gereksinmelerinden çok, üretimin işine gelen koşullar altında bu birarada çalışmadır ki; işte bu kitle halinde bir ve aynı işyerin de yoğunlaşmadır ki, bir yandan kapitalist için daha büyük bir kar kaynağının, öte yandan da daha kısa çalışma saatleri ve özel önlemlerle karşılanmadığı takdirde işçilerin yaşam ve sağlıklannın hovardaca harcan masının nedenini oluşturur.
Bu ekonomi, daracık ve sağlığa zararlı yerlere işçileri üstüste yığmaya, ya da kapitalistin diliyle, yerden tasarrufa; güvenlik aygıtları kullanmaksızın, tehlikeli makineleri avuç içi kadar yerlere
doldurmaya; sağlığa zararlı, ya da madencilikte olduğu gibi tehlikeli, vb., üretim süreçlerinde güvenlik kurallarını ihmal etmeye kadar varır. Üretim sürecini, işçi için insani, zevkli ya da hiç değilse dayanılabilir hale getirmek için gerekli koşulların ve önlemlerin hiç birinin yerine getirilmediğinin burada sözünü bile etmiyoruz. Kapitalist açısından bu tamamen yararsız ve anlamsız bir israftır.
Kâr oranında bir düşme ile birlikte, emeğin üretken bir biçimde kullanılması için bireysel bir kapitaliste gerekli olan asgari sermayede bir yükselme olur; burada gerekli olan, hem genellikle emeğin sömürülmesi ve hem de, tüketilen emek-zamanının, metaların üretimi için gerekli emek-zamanına
yetecek kadar olması ve böylece, metaların üretimi için gerekli ortalama toplumsal emek-zamanını aşmamasıdır. Bununla birlikte yoğunlaşma artar, çünkü, belli sınırların ötesinde, küçük bir kâr oranı ile büyük bir sermaye, kâr oranı yüksek küçük bir sermayeden daha hızlı birikir. Belli yükseklikte bir
noktadan sonra, bu artan yoğunlaşmanın kendisi de, kâr oranında yeni bir düşmeye yol açar. Küçük, dağınık sermaye kitleleri, böylece zorla,
spekülasyon, kredi sahtekârlıklan, sermaye dolandıncılığı ve bunalımlarla dolu maceralı bir yola itilmiş olurlar. Sermaye fazlalığı denilen şey daima, aslında, kâr oranındaki düşmenin kâr kitlesi ile telafi edilmediği sermaye fazlalığı -bu, yeni filizlenen sermaye sürgünleri için daima doğrudur- ya da kendi başına iş görmeyen sermayeleri, büyük işletmelerin yöneticilerinin emrine kredi biçiminde veren sermaye fazlalığı için geçerlidir. Bu sermaye fazlalığı, nispi bir aşırı-nüfus yaratan aynı nedenlerden ileri gelir ve bu yüzden, zıt kutuplarda bulundukları halde -kullanılmayan sermaye bir kutupta, işsiz çalışan nüfus öteki kutupta- nispi aşın-nüfusu tamamlayan bir
olgudur.