Onlar; nice karlı, buzlu yollarda, sarp kayalıklarda, yanında yöresinde arkadaşları birer birer düşerken direnenler… içleri kan ağlayarak bu müthiş geçidi yürüyerek tüketenler… Allahuekber dağlarında kar kelebekleri gibi düşen mehmetçiklerden arta kalanlar… Soğuktan kavrulanlar, açlıktan karınları kaskatı kesilenler ve uykusuzluktan gözleri yananlar… Öyle yorgun, öyle halsiz, sürgün gözleriyle, çatlamış dudaklarıyla, buruk gülümsemeleriyle baktılar baktılar emin çavuşa ve el salladılar…
Hazin bir hikaye bu..
Kırılan umutlar, bitmeyen bir yolculuk ve karlara kelebekler gibi düşen delikanlılar..
I. Dünya savaşının en hazin harekatlarından biridir Sarıkamış…
Osmanlının doğuda yok olan sadece ordusu mudur?
Güney cephesinden yazlık elbiseleri ile soğuk Sarıkamış iklimine gelmiş binlerce askerin Köprüköy muharebelerinde kazandığı inanılmaz başarı ve yeşeren umutları ne yazık ki, bütün ihtarlara aldırmadan senenin en uzun ve en soğuk günlerinde yapılan harekatla tükeniyor ve koskoca ordumuz yok oluyordu…
Ben tarihçi değilim…Tarihte yazmıyorum…Söylemende edemeyeceğim bir şey var..
Bu harekatla ilgili sansürü uygulatan ve “Nasıl olsa ölmeyecekler miydi?” Diyen kişiye karşı onun askerlerimize gösterdiği aynı kayıtsızlıkla bir merhamet hissi de duymuyorum doğrusu..
Bu harekatın vebalini kim verecek onu da bilmiyorum..
Ama bildiğim tek şey var..Ben o şehitlerin safındayım… Benim asıl yüreğimi sızlatan onlar…
Bütün saffetleriyle yılmadan, usanmadan o dondurucu soğukla ilerleyen, o samimi insanların safındayım…