Sözde bahşedilen yaşamın çaresizliğini çileci bir merakla didikliyor, bu dünyaya üflenen her ömrün yeterince anı içermediği iliklerine dek bilmenin sızısıyla, ömür denen zamansızlılığa kahrediyordu.
“Bir türlü geçmeyen dakikayı beklemek,
çizgisel bir oluşun tümüyle dışında kalmaktı hem,
hem de uzun sürmüş tamiratıydı
mekaniği bozuk bir yelkovanın.”
Bilmek çok fena bir şey. Olup bitenleri değiştirememenin azabı daha yıkıcı oluyor. Bildikçe elleri de değişiyor insanın, yüzü de. Parmak uçları hassaslaşırken alın çizgileri derine ilerliyor. Hele Musa gibi ciğerine kadar bilince, bütün o kavga, dövüş, isyan, intikam, tuzak, katliam, bütün o yalan dolan, hile, riya, fazlasıyla paralıyor insanı. Beden neyi biliyorsa o kadar acıyor çünkü. Zaten herkesin öldürebilir olduğu bir yere aitti Musa. Öyle ki bütün dünyayı kaplıyordu bu yer.