Yavaş yavaş ölüyorlardı; bu çok açıktı. Düşman değillerdi; suçlu değillerdi; onlar, artık bu dünyaya ait olmaktan uzak, yeşilimsi bir loşluk içinde allak bullak olmuş halde yatan, hastalıklı kara gölgelerden başka bir şey değillerdi.
“Kazara burada bulunan bizler neydik? Sessizliği yönetebilecek miydik, yoksa o mu bizi yönetecekti? O dilsiz, belki de sağır olan şeyin ne büyük, ne akıl almaz ölçüde büyük olduğunu sezdim. Ne vardı orada?”