Küçük bir çocukken, haritalara tutkum vardı. Saatlerce gözümü dikip Güney Amerika, Afrika ya da Avusturalya‘ya bakarak, keşfin ihtişamı içinde kendimi kaybederdim. O dönemde dünyada birçok boş yer vardı ve haritada özellikle çekici bir nokta yakaladığımda (zaten hepsi çekici değil mi?), üzerine parmağımı basıp büyüyünce işte buraya gideceğim, derdim.