Çoğumuzun basit de olsa belli rutinleri vardır. Her gün kitap okumak gibi, evden her çıktığımızda mahallenin kedi köpeğini beslemek, bakkal amcayla konuşmak vs. gibi. Maria Dolz’un onu mutlu eden rutini de her sabah işe gitmeden uğradığı kafede birbirlerini sevdikleri her hallerinden belli olan evli çifti izlemek. Nasıl ki her gün konuştuğumuz bakkal amcayı bir gün çıktığımızda görmez, merak edersek Maria da bir sabah bu tatlı çiftini göremeyince meraklanıyor. Görmüyor çünkü Miguel -eşlerden biri- öldürülmüştür.
Kim tahmin edebilirdi ki Maria’nın eşlerden biriyle tanışmasına bir diğerinin ölümünün vesile olacağını? Ve kim tahmin edebilirdi ki teselli etmek için gittiği Luisa’nın evinde tanıştığı aile dostuna aşık olacağını? Bu aşk maalesef ki tek taraflı. Maria’nın duyguları yoğun fakat bu ilişkide beklentiye girmemesi gerektiğinin, bir gün gitmesi gerekeceğinin farkında. Bir sabah uyandığında duyduklarıyla bize cinayetin kapıları aralanıyor. Ters köşe oluyorsunuz, bir solukta okumak istiyorsunuz. Eğer bu satırları okurken yanımda biri olsaydı, ne kadar şaşırdığımı anlaması hiç zor olmazdı.
Altını çizmek isteyeceğiniz, tekrar tekrar okumak isteyeceğiniz, durup üzerine düşüneceğiniz cümlelerle dolu sayfalar. Aşk, ölüm, karşılıksız duygular, fedakârlık, hayal kırıklığı gibi birçok kavram hakkında düşüncelerini aktarmış bize yazarımız. Büyük beklentilerle, inanılmaz bir hevesle almıştım kitabı, iyi ki almışım. Gerek kurgusuyla gerek anlatımıyla kendine hayran bıraktı.