Her zaman böyle olabilsek! Herkes, hepimiz, bütün dünya, dünyanın bütün insanları her an böyle cıvıl cıvıl, güneş kalaylı kaplar gibi pırıl pırıl olabilsek! Gamdan , kederden, tasadan kurtulsak, yunsak, arınsak!
Büyük bir sanatçının kendi kendisiyle barışık olduğu andaki heyecanı içindeydi.Bana öyle geliyordu ki, markası aşınmış külüstür makinesinin başında,hakları ellerinden alınmak üzere olan insanları korumaya mecbur sayıyordu kendini !
"Millet kahveci dükkanının önüne kuyruk olmuşlardı tekmil. Bu şehirlilerde de töbe akıl yoktu. Analarından kahveyle doğmuşlar gibi, zorlatıyorlardı. Kırk yıl içmese aklına gelmezdi. İçince hoş oluyordu olmasına ama, olmayınca da ağlayıp gözden mi olacaktı?"
Çocuğunu seven, çocuğunun üstüne titreyen bir ana nelere kadir değildi? O gün gazetede gözleri yaşararak okuduğu bir havadisi hatırladı:"Bir ana, yanmış çocuğunun kurtulması için, derisinin bir metrekaresini yüzdürmüştü."
"Çukurova'da gökler mi yakındı, yoksa Çukurovalılar göklere mi yakındılar? Geceleri evlerinin damlarında yattıkları için, yıldız dolu göklere daha yakındılar galiba."
"Orhan," dedi, "bir sevgilim olsa.. Keman çalmasını bilse.. Ben de bir şeyler söylesem... Sonra... Elimi eline değdirmesem, sadece baksam gözlerinin içine, o kadar!"