Karıncalar: Olağanüstü Bir Algılama Biçimi

Bernard Werber

En Yeni Karıncalar: Olağanüstü Bir Algılama Biçimi Sözleri ve Alıntıları

En Yeni Karıncalar: Olağanüstü Bir Algılama Biçimi sözleri ve alıntılarını, en yeni Karıncalar: Olağanüstü Bir Algılama Biçimi kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
YAŞLI: Afrika'da bir yaşlının ölümüne yeni doğmuş bir çocuk için ağlanandan daha çok ağlanır. Kabilede yaşlı, kendisinden sonrakiler için her zaman büyük bir tecrübe kaynağıdır, halbuki yeni doğmuş olan henüz yaşamamış olduğu için ölümünün bile farkında değildir. Avrupa'da ise, yeni doğana daha çok ağlanır, çünkü herkes birbirine yaşasaydı kim bilir ne büyük işler yapacaktı diye söylenir. Aksine yaşlının ölümüne pek aldırış edilmez. Ne de olsa o güne kadar yeterince hayattan nasibini almıştır diye düşünülür. Edmond Welis Göreceli ve Mutlak Bilgi Ansiklopedisi
Sayfa 252Kitabı okudu
YENİÇERİ: XIV. yüzyılda Sultan Murat daha spesifik bir ordu kurdu. Yeniçeriler (yeni Türk askeri, yeni milis). Yeniçeri ordusunun « en önemli özelliği sadece yetimlerden kurulu olmasıydı. Nitekim Türk askerleri ermeni veya Slav köylerine girdiklerinde küçük yaştaki çocukları topluyorlar ve onları bir askeri okula yerleştiryorlardı. Bunlar dünya hakkında eğitmenlerinin öğrettiklerinin dışında bir bilgiye sahip değillerdi. Sadece savaş sanatı üzerinde eğitilmiş olan bu çocuklar Osmanlı İmparatorluğu'nun en iyi savaşçıları olarak kabul ediliyor ve hiç acımadan kendi gerçek ailelerinin köylerini tahrip ediyorlardı. Gittikçe daha saldırgan, daha güçlü hale gelmişlerdi. Bunların önüne geçilmez bir hale geldiklerini gören Sultan İkinci Mehmet endişelenmeye başladı ve 1826'da onları yok ederek okullarını da ateşe verdi. Edmond Welis Göreceli ve Mutlak Bilgi Ansiklopedisi
Sayfa 228Kitabı okudu
Reklam
Toplumun çeşitli kademelerinde sahtekarlar, katillerle birlik olanlar, kışkırtıcı haber yayanlar, yeni düşünce veya yöntem üretme yeteneğine sahip olanlardan daha kolay ve daha çabuk ilerlemektedir.
Sayfa 188Kitabı okudu
Bazen aklıma saçma bir fikir gelir. Bu kumdan oluşan siteleri görünce kendi kendime sorarım; ya bizim sitelerimiz de böyleyse? Ya biz de çok yüce bir kudret tarafından herhangi bir akvaryum içine yerleştirilmiş ve onun tarafından izleniyorsak? Ya Adem ile Havva da “izlenmek” için yapay bir ortam içine yerleştirilmiş iki kobaysa. Ya kutsal kitabın söz ettiği cennetten kovulma olayı hapishane akvaryumunun değiştirilmesinden başka bir şey değilse? YaTufan, sonuç olarak meraklı veya ihmalkâr bir Yüce Varlık tarafından üzerimize boca edilen sulardan başka bir şey değilse? İmkansız, mı diyeceksiniz bana? Diyebilirim ki... aradaki yegane fark karıncaların cam bölmeler arasına yerleştirilmiş, bizlerin ise fiziksel bir güç tarafından hapsedilmiş olmasıdır: Yer çekimi!
Sayfa 149Kitabı okudu
öyle insanlar gördüm ki düşünceleri sayesinde, kendilerini aksiliklerden koruyacak olan "zihinsel" sert tabakalar kurmuşlardı. Ortalamaya oranla daha dayanıklı görünüyorlar, hiçbir şeye aldırış etmediklerini söylüyor ve gülüp geçiyorlardı. Fakat herhangi bir aksilik kurdukları zihinsel tabakayı aşdığında yıkım dehşet verici oluyordu. En küçük aksiliklerde, en hafif dokunuşlardan acı çeken insanlar gördüm, fakat düşünceleri aynı oranda kapanmıyor, her şeye hassas kalıyor ve her saldırıdan bir şeyler öğreniyorlardı.
Başlangıçta kobay karıncaları, emici bir boru ile kitle spektrometresine bağlanmış olan, cam bir kapak içine yerleştiriyordu. Karıncayı bir parça elma ile temasa geçiriyordu, o da başka bir karıncaya rastlıyor ve ona kaçınılmaz olarak "oralarda elma var" diyordu. Kısacası bu başlangıç hipoteziydi. Spektrometre, yayılan feromonları emiyor onları deşifre ediyor ve kimyasal bir formülle sonuçlandırıyordu. Örneğin "Kuzeyde elma var" sözcükleri: "metil-4 metilpirol-2 karboksilat" olarak söyleniyordu. Oranlar oldukça azdı, tümce başına 2-3 pikogram düzeyinde fakat yeterliydi. Böylece "elma" ve "kuzeyde" sözcükleri öğrenilmiş oluyordu. Deneylerini çok sayıda nesne, gıda ve konumda geliştirdi. Böylece gerçek bir Fransızca-Karınca sözlüğü elde etti. Ancak yüz kadar meyvenin, otuz kadar çiçeğin ve on kadar yönün adlarını anlayabildikten sonra uyarı feromonlarını, sevinç, öneri, yer belirleme feromonlarını da anlamayı başarmıştı; ona, antenlerinin yedinci halkalarındaki "soyut heyecanları"nın ne şekilde ifade edileceğini öğreten karıncalara bile rastlamıştı... Bununla beraber sadece onları dinlemesi yeterli gelmemişti. Onlarla konuşmak, gerçek bir diyalog kurmak istiyordu.
Reklam
99 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.