Bir Türk Subayının İngiliz Esir Kampında Üç Yılı

Katran Kazanında Sterilize

Ahmet Altınay
7.3/10
3 Kişi
8
Okunma
Beğeni
562
Görüntülenme
BİR TÜRK SUBAYININ İNGİLİZ ESİR KAMPINDA ÜÇ YILI Mısır'dan dönen Türk esirlerinin bir çoğunun kör olması, buradaki baskıların sadece psikolojik değil işkence ve zulüm boyutuna vardığının da delili olarak ileri sürülebilir. Özellikle bazı Ermeni doktorların tedavi maksatlı olarak kendilerine gelen Türk esirlerin gözlerinin kör edilmesi operasyonunda rol aldıkları da açıktır. Bu olay ilk kez 28 Mayıs 1921 Cumartesi günü yapılan TBMM'nin 37'nci oturumunda Edirne Milletvekilleri Faik ve Şeref Beyler tarafından gündeme getirilmişti. Bu iki milletvekilinin önergesinde, "Mısır'da bi'l-intizam, İngilizlerin ilaçla temizleme bahanesiyle yeterli miktardan fazla krizol banyosuna sokarak gözlerini kör ettikleri 15.000 vatan evladının üzerinde tatbik edilen bu cinayeti, önceden tasarlayarak uygulayan İngiliz doktorlarla garnizon komutanı ve subayların suçlu ilan edilmelerini" teklif ediyorlardı. İşte bu kitapta, vicdan ve vazife duygularına sahip bedbaht bir şahsın, tesellisi mümkün olmayan dert ve elemlerine şahit olacaksınız.
200 sayfa
Reklam

Yorumlar ve İncelemeler

Yok
200 syf.
3/10 puan verdi
·
33 günde okudu
1.dünya savaşında, yedek subay olarak Filistin, Kanal bölgesinde yakalanmış İngilizlere esir olarak Mısır'da 3 yıl geçirmiş. Esirlerin zamanını nasıl geçirdiğini günlüğünden aktarıyor. Çoğunlukla aynı şeyleri tekrar ediyor (Basurunu da defalarca yazmış, bunun gibi tekrara girenler kitaptan seyreltilebilirdi sanırım) Kitabın başlığına bakarak daha farklı olaylar, konular bekliyordum.okumazsanız bişey kaybetmezsiniz.
Katran Kazanında Sterilize
Katran Kazanında SterilizeAhmet Altınay · Tarih Düşünce Kitapları · 20068 okunma

Yazar Hakkında

Ahmet Altınay
Ahmet AltınayYazar · 0 kitap
1897 (1313) yılında Karaman’ın Yollarbaşı (İlisıra) kasabasında doğmuştur. Babası 58 yıl fiilen Yollarbaşı kasabasının Orta Camii imam ve hatipliğini yapan Hacı Recep Hoca'dır. İlk dini bilgileri babasından almış, küçük yaşlarda hafız olmuştur. 1912 (1332) yılında Konya'da örnek bir eğitim kurumu olan "Islah-ı Medrese-i İslamiyye" adlı meşhur medreseye devam etmiştir. Burada Hacı Veyis, Ziya Efendi vb. Konya'nın ve devrin önemli alimlerinden ders almış ve medreseyi 1916'da birincilikle bitirmiştir. Askerliğine 5 Nisan 1917 (1333) tarihinde İstanbul'da Yedek Subay Okulu'nda başlamış, 4 ay sonra mülazım-ı evvel (asteğmen) olarak 46. Fırka'ya tayin olmuştur. O tarihlerde İngilizlere karşı başlatılan Kanal (Mısır'daki Süveyş Kanalı) Harbi'nden dolayı 6. Ordu emrine verilerek Batı Şeria'da İngilizler ve Araplar ile yapılan savaşlara katılmıştır. Savaşın başlangıcında gösterdiği yararlıklar sebebiyle harp madalyası almaya lâyık görülmüştür. Ancak daha sonra 6. Ordu, İngilizler karşısında bozularak perişan bir şekilde geri çekilmeye başlamış, bu arada Şam da İngilizler tarafından işgal edilmiştir. Savaşın başlangıcında gösterdiği yararlıklar sebebiyle harp madalyası almaya lâyık görülmüştür. Ancak daha sonra 6. Ordu, İngilizler karşısında bozularak perişan bir şekilde geri çekilmeye başlamış, bu arada Şam da İngilizler tarafından işgal edilmiştir. Geri çekilme devam ederken İngilizlere karşı yapılan mukavemet sırasında karşı taraftan açılan ateş sonucu omuzundan yaralanmış, buna rağmen savaşmayı sürdürmüştür. Fakat Anadolu'ya doğru hızla çekilen Türk Ordusu ile irtibatı kesilmiş ve 6. Ordu'nun İngiliz ordusuna teslim olmak zorunda kalması neticesinde subaylar da dahil tüm asker arkadaşlarıyla birlikte esir olmuştur. İngiliz askerleri ve onlara destek veren Araplar; subay ve erlerin üzerindeki kıymetli eşyaları soymuşlar, bu arada kendisinin almış olduğu "harp madalyası"na da, saati ile birlikte el konulmuştur. Temizlik işleminden geçirilen subay ve erler Süveyş kanalına kadar getirilmiş, kanala köprü kurularak karşı tarafa geçirilmeleri sağlanmış ve İskenderiye'deki esir kampına yerleştirilmişlerdir. Daha sonra aynı mevkide bulunan Seydi Beşir'deki esir kampına aktarılmış ve esaret süresi boyunca bu kampta kalmış-tır. Seydi Beşir kampında iken Karamanlı Hacı Rauf Kamer ile karşılaşmışlar, esaret hayati birlikte sürerken Hacı Rauf Kamer, ciddi bir hastalık geçirdiği için Karaman'a gönderilmiştir. 21 ay sonra 11.01.1918 tarihinde İngilizler ile "esirlerin karşılıklı mübadelesi anlaşması" yapılmış, böylece üç yıl peyderpey Türk esir subay ve erleri, bir İngiliz vapuru ile İstanbul'a götürülmüş ve Osmanlı ordusuna teslim edilmişlerdir. Ahmet Altınay, İstanbul'dan 14.06.1920 tarihinde tezkeresini alarak Karaman'a dönmüştür. Esaret sonrası bir süre köyünde kalmış ve daha sonra, 21.08.1923 tarihinde girdiği muallim muavinliği sınavı sonucu öğretmenlik diploması almış ve 17.08.1926 tarihinde Yollarbaşı (İlisıra) kasabasında, ondan sonra da bir yıl da Kazım Karabekir'de (Gafriyat)'da öğretmenlik yapmıştır. Daha sonra birkaç yıl Kılbasan'da öğretmen olarak görev yaptıktan sonra Pınarbaşı köyüne tayin edilmiş, burada uzun süre görevi devam etmiş olup oradan da Kızılkaya köyüne tayin edilmiştir. Bu arada 2. Dünya Savaşı'nın başlaması dolayısıyla 10.10.1940 tarihinde Balıkesir Hava Deposu'nda (savaşta yaralanmasından dolayı verilen sabit hizmet raporu olduğundan) ihtiyat subaylığı görevine verilmiştir. 01.04.1943 yıl da ikinci kez terhis edildikten sonra yeniden öğretmenliğe dönmüş ve Sudurağı köyünde yaklaşık 7 yıl burada görev yapmış akabinde son görev yeri olarak kendi kasabası olan Yollarbası’na tayin edilmiş, 18.11.1957 yılında da kendi isteği ile fiilen 47 yıl öğretmenlik hizmetinden sonra emekli olmuş ve Karaman'a yerleşmiştir. 1984 yılında vefat etmiştir.
30 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.