1930’lu yıllar, İstanbul nüfusu henüz 600 bin civarında. Banliyölerde atlı arabalar, tenha vapurlar, yemyeşil, daracık ara sokaklarıyla güzel İstanbul bugünkü görünümünden oldukça farklı. Fötr şapkalar, parfüm kokuları, kolalı yakalar, boyalı ayakkabılarla genç kadınlar ve beyler Kadıköy İskelesini, Bağdat Caddesi’ni süslüyorlar. İşte bu eşsiz Beyoğlu manzarasında Galatasaray Lisesi’nde ilerde Türkiye’nin en donanımlı, yaratıcı, aykırı, üretken zihinlerinden biri olacak genç bir çocuk yetişiyor. 1930’lu yılları İstanbul’un kalbinde yaşamış bu genç adamın anıları sizce de ilginç olmaz mı? Bu kitabı okuyan herkes tarihi istanbul köşklerinde verilen çay partilerine, ilk sinema gösterimlerine ve ışıltılı İstanbul gezintilerine konuk olabilir. Üstelik kitabın sonuna yazarın ilk gençlik çağlarında yazdığı şiirler de eklenmiş. Bence bu kaçmaz. Ben bayıldım, tavsiye ederim :)
Not: Çetin Altan’ın dedesi de eski bir mahkummuş. Çetin Altan’da malum birçok kez yargılandı ve hapis yattı. Ahmet Altan en son yargılandığı mahkemede 4 sene tutuklu kaldı. Sanırım bu Altanlarda bir aile geleneğine dönüşmüş bile