Uzunca bir süre, hatta hiçbir zaman etkisinden çıkamayacağım bir roman okudum. Bir yanda “imgesel” bir anlatım ile psikanalizin içinde yolculuk ettiren, bir yanda da “gerçeklik” ile hayatın ve toplumun acımasızlığını iliklerinize kadar hissettiren muhteşem ötesi bir eser yaratmış, değerli yazarımız.
2013 yılındaki bir röportajında Sevgili Cem Kalender; “Hayat kurgudan daha acımasız. Dört çocuk intihar ediyor, bu gerçek. Ben kurgularken birini kurtarıyorum. Ben bile yazarken gerçek kadar acımasız olamıyorum.” demiş. Ama asıl “acımasız” olan hayat mı yoksa insan diye anılan biz mahlûklar mı? Dünyadaki tek işlevi tüketmek olan insanoğlunun, birbirlerini de tüketmesi, bugün yüzüne güldüğünü yarın katletmesi, acıma duygusundan, merhametten ve “İnsaf”tan yoksunluğu (ahh İnsaf Ana ahh), nankörlüğü, bencilliği sizce başka hangi mahlûkatta var olabilir…!
Hayali Gurgum yerine “Maraş”ı koyduğunuzda ve olayların gerçekten yaşanmış olduğunu düşündüğünüzde, eminim ki siz de en az benim kadar insanlığınızdan utanacaksınız.