Pişmanlık ve üzüntüydü bu. Umut ve kurtuluştu. Ve adı olmayan bir sürü şey daha. Adları yoktu belki ama ben hepsini ciğerlerimde hissediyor, acı tatlarını alıyordum. Tüm bunları dile getirememenin hüsranı bir anda bir gözyaşı seliyle geldi.
İtimatsız tanımını şöyle yapmıştı ;Kendine ya da başkalarına karşı, tamamen veya belirgin bir şekilde güvensizlik; sürekli güvenceye ihtiyaç duyan; şüpheci, çekingen, pimpirikli… itimatsız zalimler son nefesine kadar dövüşür…
Anlamaya çalıştığım fikirleri, anlayamadığım sözleri vardı. Önemli olanı önemseyip, önemsiz olanı önemsememeyi biliyordu. Onunlayken bana olağanüstü bir şeyler yapabileceğimi hissettirmişti. Şimdi gitmişti ve ben bunların hiçbirini yapamamaktan korkuyordum.