"Dağınık bir şekilde yerleşmiş küçük bir kasaba… Anadolu’nun yüzlerce kasabasından biri… Binalar adeta havadan paraşütle bırakılmış da hava akımına göre indikleri yere razı olmuş gibi gelişigüzel oturtulmuş…"
Ölenin arkasından üzülür müydü insan yoksa korkusundan mı ağlardı? Mükemmel yaratılmış bir varlık olan insan, öylece toprağın altına bırakılıverecekti... Yıllar yılı birbirine alışmış, kenetlenmiş milyonlarca hücre ilmek ilmek dağılacak, beynin kıvrımlarında yüklenmiş milyonlarca bilgi, hatıra, umut, duygu toprağa akacaktı. Bütün kainat onun hizmetine bu kısacık ömür için mi yaratılmıştı? Bu kısacık ve ansızın tükeniverecek ömür için ona bu kadar çok sorumluluk ve kaygı yükleme hissi neden verilmişti?