Vedat Türkali'nin "Kayıp Romanlar" adlı kitabı bana çocukluğumda çok sık duyduğum bir deyimi anımsattı. "Laf salatası", çocukluğumda boş konuşmalara atfedilen bir deyimdi. "Kayıp romanları" iki sözcükle anlat deseler en uygun söz. Saçma sapan bir aşk hikayesi içine serpiştirilmiş komünizm, feminizm, ırkçılık hakkında görüşler, bol argo, az saçmalık... Salatanın zeytinyağı olarak daha önce yazılmış roman, "Güven" e göndermeler. Keyiften çok yorgunluk ve sersemlik duydum okurken.
Karakterlerin gerçek kişiler olduğu belli olsa da kitabın okunabilirliğini arttırmıyor. Konuya ne zaman girecek diyerek sıradan olayları okuyarak kitabın ortalarında "Ay ben bunu neden okuyorum ki?" diyorsunuz.
Anlattım bozuklukları Laf salatasına yanlışlıkla katılmış biber gibi keyifsizliğinizi arttırıyor.
Her bölüm sonundla Vedat Türkali'nin Doktor Nahit Kotar olmadığını vurgulayan zorlama bölümler eklense de kitap inandırıcılıktan çok uzak. Sürpriz son bile laf salatasının ağırlığını kurtarmıyor...
Bütünsel bakıldığında anlatılanlar kısmen gerçeklik taşısa da Türkiye'yi tam anlatmıyor. Ülkenin geldiği yaşam düzeyi bu değil. Sınıf atlayanları ile, dönmeleri ile, eski Komünist yeni Kemalistleri ile eski solcuların sosyal durumları da farklı sunulmuştur. Yazara ait bir ifadeyle yorumumu sonlandırıyorum; "Gülünç edebiyat".
Nesrin Aykaç.