Eski TKP’li olan Doktor Nahit’in Türkiye’ye dönmesiyle hikaye başlıyor. Avukat Mustafa’nın da desteğiyle hayatını rayına sokmaya çalışıyor uzun süre ayrı kaldığı ülkesinde. Aklında tek bir şey var: Vedat Türkali’nin yarım bıraktığı Seher’le Turgut’un hikayesini tamamlamak.
Ermeni, Kürt sorunundan, solculuğun esaslarına, komünizmden, faşizme, tarihe, siyasete değinirken okuyucunun olaylara farklı bakış açısından bakmasını sağlıyor. Aşk eksik kalmıyor elbette hayatında. Yaşamının başında olan güzel Esme ile seksenine merdiven dayamış Doktor Nahit’in aşkını yadırganmayacak şekilde işliyor okuyucuya. Ara ara romanının başına otursa da doğru düzgün hikaye yazamıyor, belki de en güzel hikaye hayatının kendisiydi ve o güzel hikaye hayatının son baharında yazılmıştı.
Kitap bittiğinde ne mi oluyor?
Boğazınızda bir düğüm, gözlerinizde bir damla yaş, içinizde ukde; aklınızda sorularla baş başa bırakıyor.
Kitabın ana fikrini kendisi özetlemiş aslında bir cümleyle:
“Hangi nedenle olursa olsun, insanların birbirlerini öldürmek zorunda oldukları dünyayı sevmiyorum ben.”
*Sık sık atıfta bulunduğu Güven romanını da aynı şevk ile okuyacağım :)