"Er ya da geç bu olacak. İyisi mi hazır ol. Hazırlıksız yakalanmaya hazır ol. Hiçbir şey yıkılmaz değildir."
Arka kapağını okuduğumda hiç düşünmeden aldığım bir kitap oldu bu.Bir erkek bakıcı fikri çok değişik gelmişti. Beni kitaba çeken bir tek bu fikir olsa da itiraf etmeliyim roman arka kapağından çok daha fazlası. Genelde arka kapak yazıları süslü püslü cümleler kullanarak, içeriği abartabiliyor ama bu roman için yazılanlar eksik bile kalmış.
Öylesine derin bir roman ki... Bir insanın kırgınlıklarını, acılarını, iç hesaplaşmalarını böylesine mizahi bunaltmadan anlatmak herkesin harcı değildir diye düşünüyorum.
Evli ve iki çocuk sahibi Ben'in tekerlekli sandalyeye mahkum ergen Trevor ile ilişkisi üzerine kurulmuş olmasına rağmen yan karakterler sayesinde roman zenginleşmiş. Her biri sayesinde Ben'in içinde sakladığı geçmişin karanlık tarafına şahit olabiliyorsunuz.
Romanın ana fikri sanıyorum şu: "Bazen açıklayamadığımız olaylar için kader deyip geçmek tek şansımız olabiliyor. Bazen de Let it go demek gerekebiliyor... Devam edebilmek için her şeye, herkese ve en önemlisi kendine bir şans daha vermek zorundasın..."
Konu duygusal ve kitap oldukça ağır olabilecekken yazarın ustalığı sayesinde samimi, sıcak ve yer yer komik, gülümseten bir roman olmuş. Pişman olmayacaksınız mutlaka okuyun.
Bu kitap sayesinde kafamda oluşturduğum Domingo boş bir kitap yayınlamaz gerçeği yine değişmedi benim için
Keyifli okumalar:)