• Bu kitap bir tarihi kurgu, bir aile dramı, bir aşk hikayesi, geçen zaman, kayıplar ve kurgunun doğası hakkında bir hikaye, bir üstkurmaca, bir “anlatıcı” romanı, bir yüzleşme/yüzleşememe, hayaller ve gerçekler arasındaki ilişkinin bir incelemesi, isminin hakkını veren bir “kefaret”.
• Kitabı bitirip kapağını kapattığımızda, bizi üzerinde düşünmemiz için bir sürü soruyla baş başa bırakıyor: Bireyin gerçeğini/hayatını şekillendiren nedir? Sosyal konum/ahlaki değerler/ön yargılar/cezadan kurtuluş arasındaki ilişkiler nasıldır? Suçun kefareti için ne yaparsak yapalım, geçmişi geri alamadığımız sürece, her şey boşuna mıdır? Yazmanın gücü, dönüştürücüğü nelere kadirdir? Edebiyat kefareti sağlayabilir mi?
• ”Bakış açısının” subjektifliğini, yanlılığını, sınırlılığını, kişiselliğini, bencilliğini ve eksikliğini güçlü bir şekilde vurgulayan bir roman. Bunu gerek verdiği mesajlar, gerek kullandığı tekniklerle fazlasıyla gösteriyor.
• Kitap oldukça zeki bir kurguya sahip. Göndermelerle, kendi kendine atıf yapan sembollerle, gizli önsemelerle dolu çok katmanlı bir oyun. Yazar bunların birçoğunu keşfetmememizi özel olarak amaçlamış bile olabilir. Tüm bu sebeplerden dolayı postmodern özellikli bir roman olduğunu da söyleyebiliriz.
• Kitap tüm edebiliğine rağmen çok geniş bir okuyucu kitlesine hitap edecek türden bir roman. Akıcı ve kendini okutan cinsten.
Daha çok okunsun :)