Merhaba sevgili okur,
İngiliz edebiyatına ait ve çokça beğenilen bir eser olan Kefaret’i okuma deneyimim hayli ilginçti. Kitabın içeriği hakkında hiçbir bilgim olmadan okumaya başladım. İlk 80 sayfa, ne okuyorum acaba, sorgulamaları ile ilerledim ve sıkıldım çünkü betimlemeler yorucu gelmişti ve kitap bir türlü konuya girememişti, halbuki betimlemeler de gayet güzeldi. Anlamaya çalışmak yerine anlatımın keyfini çıkarsaydım bu kadar söylenmezdim. Neyse sonrasında art arda öyle şeyler oldu ki söylendiğime pişman oldum. Büyük bir merakla okumaya devam ettim. Yazar merak duygusu içerisine savaşın gerçek yüzünü ve ve savaştan insan manzaralarını çok güzel yedirmişti. Pişmanlığı, geri dönüşün mümkün olmayışını, parçalanmayı şahane sorgulamalar içerisinde ele almıştı vee sonuyla hafızama çakılan kitaplar arasına girdi. Eserden aldığım keyif her sayfada arttı.
Kitabı karışık duygular içinde okudum. Hüzün, umut, öfke…
2007 yapımı aynı isimdeki filmini de başarılı buldum. Büyük oranda kitapla parelel ilerliyor. Hatta film görselleri betimlemeleri çok güzel yansıtıyor. Kitabı okuduktan sonra izlenebilir.
Kitaba da filme de puanım 9/10 efenim.
Kefaret’in sonu hakkındaki duyularımı söylemeden edemeyeceğim. Bu sebeple…
Dikkat spoiler olabilir…
Sonunda da öyle bir tokat yedim ki… kalbim hâlâ kırık… Hayat yeterince kalbimizi kırıyor zaten, üstüne bir de kitaplar kırmasın… Bu hikayenin yananlarına selam olsun…
Bir alıntı: Kitap okumak ve onlar hakkında yorum yapmak medeni bir varoluşun hoş, çekici eşlikçisiydi.