Mü'min erkek ve kadınlar birbirlerinin velisidir. Bu velayet, Allahû Teâlaya ve Rasûlü'ne itaatin ortaya çıkardığı dostluk ve yardımlaşmayı beraberinde getirir.
"Vakıf, muvakkat olarak yapılırsa caiz olmaz. Mesela: Bir kimse şu hanemi bir gün veya bir ay müddetle vakfettim derse, bu vakıf sahih olmaz. Çünkü vakfın ebedi olması şarttır"
*
Esasen vakfın hükmü; vakfedilen şeyin, vakfeden kimsenin mülkünden çıkması ve Allahû Teâlalnın mülkü hükmüne girmesidir Bu sebeple alış-verişe, hibeye ve mirasa konu olamaz. Mülkünün bir kısımını vakfetmek isteyen kimse: vakfedeceği şeyin mahiyetini, ne için vakfettiğini (fakir, miskin vs.) ve nasıl kullanılması gerektiğini kati olarak beyan etmelidir.
İmam-ı Gazzalî: "Hadd-i şürb (içki cezası) insanların aklî melekelerini muhafaza içindir. İlâhî teklife muhatab olan akıl, ancak bununla muhafaza edilebilir."
Ehl-i Sünnet uleması tasavvufu: "Şer'i hududları muhafaza ederek, Allah'u Teala'yı zikirde müdavim olmak ve ve rıza makamına ulaşmak" olarak kabul ve tavsiye etmiştir.
kafirlerin yemeleri ile hayvanların yemelerinin birbirine benzetilmesinde üç unsur vardır
-kafirler ancak hayvan gibi sadece yemeyi içmeyi düşünürler
-küfredenler, tıpkı hayvan gibi yediği nimetleri yaratanı, yani Allahu Teala'yı düşünmezler
-hayvanlar yeme içme sonucu semizlenip boğazlanacaklarını bilmedikleri gibi, kafirler de bundan habersizdir.
Arapça'da Fe-Ra-Ka kökünden gelen fırka kelimesi: İki şeyi birbirinden ayırmak, ayrı olan özelliklerini, meziyetlerini ve imtiyazlarını ortaya koymak mânâsına gelir. Hak ile bâtılı birbirinden ayıran Kuran'ı Kerim'e Furkan ismi verilmiştir.