Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kem Gözlere Anadolu

Elif Şafak

En Eski Kem Gözlere Anadolu Gönderileri

En Eski Kem Gözlere Anadolu kitaplarını, en eski Kem Gözlere Anadolu sözleri ve alıntılarını, en eski Kem Gözlere Anadolu yazarlarını, en eski Kem Gözlere Anadolu yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Zulüm dediğin hiçbir kaba sığmaz ; Ve hiç kimse ateşin sahibi olamaz.
95 syf.
·
Puan vermedi
·
4 günde okudu
"Elif Şafak Mensur şiir geleneğini çağına uyarlayıp özgün bir tarz yakalamış. Kadın figürünün ön planda olması , kadın-edebiyat ilişkisini güçlü bir şekilde ele alıyor olması ve toplumsal yanını vurguluyor olması gerçekten takdire şayan. " 'Kem Gözlere Anadolu ' kadın,çocuk,çocuk gelin,Anadolu da kadın olmak gibi kadın-edebiyat ilişkisini şiirsel bir söyleyiş ile ele aldığı harika bir eseri. Sembolik ve şiirsel bir eser olmakla birlikte toplumsal yönü açık ve belirgindir.
Kem Gözlere Anadolu
Kem Gözlere AnadoluElif Şafak · Evrensel Basım Yayın · 199487 okunma
Reklam
Hicaz Makamı Pembelik
Bir mendil gibi değil, ne de sapanlara hedef olan bir serçe gibi... hayvansı bir hırıltıyla düşüyor çocuk; döne döne, savrula savrula. Kaskatı bir yumak gibi çözülüyor bedeni; düştükçe küçülüyor, küçüldükçe hafifliyor. Ve kenar mahallede kağıt helva satan kör bir adamın tabelasına indiğinde kıpkırmızı bir lekeye dönüşecek kadar ufalmış oluyor. *** Mantı tepsilerine serilen gazetelerde, aceleye getirilmiş, kısacık bir haber geçiyor; satırları simsiyah bantlarla saklı, pespembe bir tecavüzün öyküsü. Bense bu aralar dışarıya çıkmıyorum pek fazla. Zihnime üşüşen fikirleri kesekağıtlarına yazıp kağıttan kayıklara çeviriyorum bütün şiirlerimi ; her biri sulara aç, dibe çökmeden batmakta ısrarlı. Gündüzlerle bir alıp veremediğim yok ama geceler... hain, kabuslu, unutturmamakta kararlı. Ve ne zaman bir kağıt helva görsem haşarı çocukların elinde, çatlıyor kabuk, kan sızıyor.
Sayfa 11 - evrensel kültür kitaplığı, mart 1994Kitabı okudu
Farelerin İntiharında Şiirsellik Aranırsa
Oysa severdim ateşi. Sarının ellerinde biçimlenen renklere tutkundum ve ne zaman yüzüme yayılsa o sıcaklık yepyeni bir insan bulabilirdim gökyüzüne uzamaya çalışan her alevde. Her şey o gün başladı, diyebilmek isterdim ama başlangıcı olmadı bu öykünün. Yalnızca bir zaman geldi ki çoğaldı korkunun harfleri, satırlara sığmaz oldu.
Sayfa 12 - evrensel kültür kitaplığı, mart 1994Kitabı okudu
Tuğralı Öykülerin Son Kuşları Göçünce
Yeniden kavradı kalemi ; İ-S-T-A-N-B-U-L yazdı sayfanın başına ; sonra istanbul diye ekledi, bu kez küçük harflerle. İstanbul 'un daracık sokakları yabancıyı yadırgar, el olanı küstürür. Tekerlekli araçlar da yabancısı olduğundan bu şehrin, bütün yükü hamallar taşır. İstanbul şehri bir dikenli bilmece; desenlerinin, yerlerini bir türlü beğenmediği, aceleye getirilmiş bir resim ya da. Sen nasılsa öyle görürsün İstanbul 'u, kendine benzetirsin.
Sayfa 21 - evrensel kültür kitaplığı, mart 1994Kitabı okudu
Tuğralı Öykülerin Son Kuşları Göçünce
Ceviziçi Tahir mum satardı İstanbul sokaklarında. Durgun ve ağır adımlarla dolaşırdı, bir yanını gizlice kanatan şehrin daracık sokaklarında. Ceviziçi Tahir mum satmayı sever miydi acaba? Yanıtını kendi de bilmezdi ki, sorularına karşılık aramazdı da zaten. Ama mumlarını severdi. Bazen bir mum kadar cılız görürdü kendini, bir mum kadar yalnız. Geceleri kayıp giderdi İstanbul 'un avuçlarından, damla damla erirdi düşlerinde ve bir mum gibi boğuşurdu karanlıkla; kendine ışık vermeden.
Sayfa 21 - evrensel kültür kitaplığı, mart 1994Kitabı okudu
Reklam
Kınalı Gecenin Bekareti
Doruklardaki renklerin heyetine sığınmış dağ köyünde bir telaştır başladı, gündüz vakti beliren karanlıkların verdiği bir telaş. Aramadık bir tek kuş yuvası ya da böğürtlen lekesi kalmadığında endişeli yüzlerini birbirinden saklayamaz oldu köylüler. Demek ki bozuluyordu resim, tek bir rengini yitirdiğinde, demek ki kirleniyordu beyaz, yeni gelinler küstürüldüğünde.
Sayfa 28 - evrensel kültür kitaplığı, mart 1994Kitabı okudu
Kınalı Gecenin Bekareti
Şafak sökerken denizden bir kadın çıktı. Şalvarında taşıdığı yükleri birer birer silkeledi şehrimize ; yeşile çalan gözler, deniz yıldızları ve batık gemilerde nefessiz kalan dalgıçlar döküldü ayaklarımızın dibine. En son bir de incir ağacı düştü yere ; yapraklarında süt ve yosun ve tarçın kokusu vardı. Denizden çıkan kadın, fark etmeden yerlere saçtığı yakamozları birer birer kucaklayıp dokunaklı oklayışlarla yeniden suya bıraktı hepsini. Ve her bir adımını, sanki hâlâ denizdeymişçesine o mavi boşluğa sallayarak, sessizce karıştı koca kentin akışına. İncir ağacı arkasından bakakaldı.
Sayfa 27 - evrensel kültür kitaplığı, mart 1994Kitabı okudu
Kahve Değirmenleri ve Rüzgar
Yorgundu. Kağıtlardaki boşluğun beynine sızdığını, o beyaz küstahlığın yüreğinde büyük delikler açtığını biliyor, yine de söz geçiremiyordu sözcüklere. Yere dökülen kahveye baktı, çöktü dizlerinin üstüne. Ve bir kedi yavrusu gibi uzatarak yüzünü, sabırla yalamaya koyuldu yüzyılların akıp giden hüznünü.
Sayfa 44 - evrensel kültür kitaplığı, mart 1994Kitabı okudu
27 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.