Dünyanın Mimarları #3

Kendi Hayatını Yazan Üç Yazar: Casanova, Stendhal, Tolstoy

Stefan Zweig

Kendi Hayatını Yazan Üç Yazar: Casanova, Stendhal, Tolstoy Sözleri ve Alıntıları

Kendi Hayatını Yazan Üç Yazar: Casanova, Stendhal, Tolstoy sözleri ve alıntılarını, Kendi Hayatını Yazan Üç Yazar: Casanova, Stendhal, Tolstoy kitap alıntılarını, Kendi Hayatını Yazan Üç Yazar: Casanova, Stendhal, Tolstoy en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Öpüldün.. Stendhal.
Önce insanların çoğundan farklı olduğunu, daha zayıf bir yapısı olduğunu, daha duyarlı ve anlayışlı olduğunu fark etmiştir. Çevresindekilerden hiçbiri böylesine bir şiddetle hissetmemekte, kimse böylesine açık ve seçik bir biçimde düşünmemektedir; ... ..kendisinin insanlığın kusurlu bir örneği olacak yerde, tıpkı değerli taşların bir sürü
50 sinden sonra..
O zamana gelinceye kadar Tolstoy, dünyaya metafizik anlamının ne olduğunu hiçbir zaman sormamıştı; bir sanatçının, modelini seyretmesi gibi seyretmişti dış dünyayı ve olup bitenleri bir çocuğun tabii neşesiyle karşılamıştı; resimlerini çizdiği olaylar her zaman uysal bir şekilde onun karşısında duruyorlardı ve yaratıcı ellerinin okşamalarına
Reklam
İyisi mi geride kalmalı, iyisi mi dışarıda durmalı, yalnız olmalı. Ama özgür kalmalı.
Sayfa 183Kitabı okudu
Önce çağdaşlarının gerisinde kaldığı halde, sonunda, Balzac'ın dışında, hepsini geçmiştir; sanat yöntemleri bakımından ne kadar birbirlerine karşıt olurlarsa olsunlar, yalnızca bu iki adam, Stendhal ve Balzac, kendi çağlarını, kendilerinden sonra da devam ettirebilmişlerdir: Balzac, sosyal tabakaları ve onların allak bullak oluşunu,
Egotizm (ben'cilik). Burada bir dizgi hatası yok ve bunu o soysuz kardeşi, o kaba saba, aşağı tabakadan kelimeyle, egoizm'le (bencillik) karıştırmamaya çok dikkat etmek gerekir. Bencillik, başkasına ait şeyleri hiçbir kural tanımadan kendine mal etmek ister, eli uzundur onun, başkalarının malını çalmak ister, yüzü hasetle
İtirafta, hemen her zaman gizli bir zayıflığın belirtisi olan bir abartma vardır: Çünkü, utancın acayip sırrı şudur ki, insan kendisini gülünç hale getirecek en ufak bir özelliğini açığa vurmaktansa, en korkunç ve en çirkin kusurlarını seve seve itiraf edecektir: Alaycı gülüşlerden duyulan korku, her zaman için, bir otobiyografiyi bozan en korkunç tehlike olmuştur. Jean Jacques Rousseau gibi o kadar içten bir şekilde gerçeğe gönül vermiş olan bir insan, bütün cinsel anormalliklerini şüpheli bir aşırılıkla ilan edecek ve Emile adlı eserin yazarı olan bu adam, çocuklarını bir yetim-evine bıraktığını pişmanlık duyarak itiraf etmekten çekinmeyecektir. Görünüşte cesaretle yapılmış olan bu itiraf, aslında daha insanca, ama kendisi için dayanılması güç bir gerçeği gizleme imkanını vermiştir ona: Belki de hiçbir zaman çocuğu olmadığını, çünkü çocuk sahibi olma gücünden yoksun olduğunu. Tolstoy ise, hayatı boyunca, büyük rakibi Dostoyevski'ye değer vermeme ve ona kötü davranma gibi bir küçüklük gösterdiğini bir kere bile olsun itiraf etmektense, itiraflarında kendisini sefihlikle, katillikle, hırsızlıkla, zina ile suçlamayı tercih edecektir. Hatıralarla ilgili yazılarda kendine yalan söylemenin başvurduğu en ustalıklı, en yanıltıcı strateji, bir itirafın arkasına sığınmak, bir itirafın içerisinde bir şeyler gizlemektir.
Reklam
Zweig'in Tolstoy hakkında düşünceleri
Düşünce ve tekniğin zaferlerinden, Batı uygarlığının bize bıraktığı şeylerden hiçbirini terk etmek istemiyoruz, hiçbirini, ne kitaplarımızı, ne sanat eserlerimizi, ne şehirlerimizi, ne de bilimimizi: Elle tutulabilen, gözle görülebilen gerçeğimizin bir parçacığını, bir -taneciğini- bile bırakmak istemiyoruz, hele bizi steplere ve düşünce bakımından zayıflamaya --ahmaklığa-- götürecek, geriletecek ve ruhumuzu çökertecek bir sistem için hiçbir şeyimizden vazgeçmek istemiyoruz. Öbür dünyadaki mutluluğumuz için, bugünkü hayatımızın göz kamaştırıcı zenginliğini, ne idiği belirsiz, dar ve sınırlı bir basitlikle değiş-tokuş etmek istemiyoruz. İlkel olmaktansa -günahkar olma-yı, budala olup İncil'in istediği gibi namuslu ve dürüst olmaktansa tutkulu olmayı tercih ediyoruz. Bunun içindir ki, Avrupa, Tolstoy'un sosyolojik teoriler yığınını edebiyatla ilgili eski belgelerin bulunduğu dolaba tıkıvermiştir. Çünkü en yüksek dini şekliyle bile, hatta bu derece büyük bir deha tarafından sunulmuş olsa bile, gerileme ve gericilik hiçbir zaman yaratıcı olamaz ve tek bir insanın ruhundaki kargaşadan doğan şey, hiçbir zaman evrensel ruhtaki kargaşalığı çözemez. Bir kere daha ve kesin olarak tekrarlayalım: Çağımızın en güçlü tenkitçisi olan Tolstoy, tenkitleriyle açmış olduğu tarlaya, Avrupa'nın geleceği için tek bir tohum bile ekememiştir ve bu bakımdan tam bir Rustur o, kendi ırkının ve kendi soyunun dehasıdır.
Çevirmenin önsözünden..
Zweig'ın biyografi alanındaki ustalığında rol oynayan önemli etkenlerden biri de, başkasını anlama konusunda kuvvetli bir empathy yeteneğine sahip oluşudur: Yani, kendisini başkasının yerine koyabilme, başkasının duygularını kendi içinde duyabilme ve başkası ile aynileşebilme yeteneği. Bütün yazarlarda ve sanatçılarda şu veya bu derecede
Her büyük duygu yaratıcı, üretici olmak zorundadır, utanç kadar utanmazlık da, karakter kadar karaktersizlik de, iyilik kadar kötülük de, ahlak kadar ahlaksızlık da; ebedileşmek için önemli olan ruhsal kalıplar değil, bir insanın zenginliğidir.
Sayfa 130Kitabı okudu
“Bir yerde sabit kalmak bana her zaman itici gelir, aklı başında bir hayat yolu, tümüyle doğaya aykırıdır.
Reklam
Sözde Hiristiyan
Gerçi Tolstoy, -sigara içme alışkanlığından vazgeçer gibi bencillikten de vazgeçilebileceğini- ya da sevme yeteneğinin -kazanılabileceğini- ve inancın -zorla elde edilebileceğini- söylüyor, ama ortaya çıkan sonuç, Tolstoy'un nerdeyse bir çılgınlık haline dönüşen olağanüstü çabasını yalancı çıkarıyor. Çünkü, öfkeli bir adam olan, -en
Bir kereliğine geldiğimiz dünyada varlığımızı plastik kalıplar içinde donduruyor, dünyanın nehirlerine karşı barajlar, üstümüzde çılgınca, gelişigüzel esecek talihe karşı siperler kuruyoruz.
Sayfa 99 - Can YayınlarıKitabı okudu
Her sanatçı çoğunlukla yaşamadıklarıyla, elinden kaçırdıklarıyla yaratır.
Böylece 1879'da bir kağıt üzerine -bilinmeyen sorular- olarak şunları yazıyor: a) Niçin yaşamalı? b) Hayatımın ve başkalarının hayatının sebebi ne? c) Hayatımın ve başkalarının hayatının gayesi ne? d) Kendi içimde hissettiğim şu iyilik ve kötülük ikiliği ne anlama geliyor ve niçin var? e) Nasıl yaşamalıyım? f) Ölüm nedir? Kendimi nasıl
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.