Dünya kadına, erkeklere dediği gibi "Yazmayı seçersen yaz, benim için fark etmez" demedi.Dünya kahkahalara boğularak şunu dedi: "Yazmak mı? Senin yazmandan ne çıkar?"
İnsan orada saatlerce kendi düşüncelerinde kaybolmuş bir şekilde oturabilirdi. Düşünce, oltasını akarsuyun içine sallandırmıştı. Her geçen dakika, oltanın ucuna bir fikir yağının takılana bir dek yansımaların ve otların arasında bir oraya bir buraya - o kadar küçük çekiştirme hissini bilirsiniz - savruluyor, suyun onu kaldırıp batırmasına izin veriyordu; sonrasında dikkatlice dışarı çekilip, özenle yere serildi. Tüh, düşüncelerim çimenlere serilince nasıl da küçük ve önemsiz göründü; tecrübeli bir balıkçının bir gün pişirilip yenmeye değecek kadar tombullaşması için suya gerisin geri attığı balık gibi.
Şüphesiz ki yöneticilerimizin suratlarını patlayan bombaların ışığında görmek hepimizi dehşete düşürmüştü.O kadar çirkin - Almanlar, İngilizler, Fransizlar- ve o kadar ahmak göründüler ki.