“Modern toplumda aktif, duyarlı bir hayret etme yetisinin büyük ölçüde eksik olduğu açıktır. Bu da içinde yaşadığımız dönemde çoğu insanın hissettiği boşluk duygusunun bir sonucudur.”
Kişi kendini tehdit altında hisseder ancak bu tehdit sanki bir hayaletten gelmektedir; düşmanının nerede olduğunu, onunla nasıl mücadele edeceğini, ondan nasıl kaçacağını bilmez. Bilinçaltındaki bu çatışmalar genellikle kişinin geçmişinde kalan ve kendini yüzleşecek kadar güçlü hissetmediği bir tehdit sonucunda ortaya çıkar; çocuklukta baskıcı ve sahiplenici bir ebeveynle mücadele etmek ya da kendini sevmeyen anne babayla karşı karşıya gelmek zorunda kalınması gibi. Nevrotik endişe ile başa çıkmanın yolu kişinin korktuğu o asıl deneyimi ortaya çıkarıp ardından normal endişe yahut korku hisleriyle mücadeledeki yöntemleri uygulamaktadır. Ağır nevrotik endişe vakalarında atılacak en mantıklı ve doğru adım profesyonel psikoterapi desteği almaktır.
Nietzsche'nin görüşlerini tek taraflı bulanlar bile öfkeyle yüzleşilmediği müddetçe gerçek sevgiye, ahlaka, özgürlüğe ulaşılamayacağını kabul edeceklerdir. Nefret ve öfke asıl
özgürlüğümüzü yeniden ilan etmemize yarayacak temeller olmalıdırlar: yıkıcı duyguları yapıcı hale sokmanın başka çaresi yok yazık ki. İlk adım neden veya kimden nefret ettiğimizi arayıp bulmaktır. Diktatörlük altında yaşayanları ele alalım: bu insanlar özgürlüklerini geri kazanmak istiyorlarsa yapacakları ilk iş içlerindeki nefreti ait olduğu yere yani totaliter güçlere kaydırmak olmalıdır. Öfke ve nefret kısa bir süre iç bağımsızlığımızı muhafaza etmekte yardımcı olurlar ama bu duygular özgürlüğü ve kişilik onurunu yeniden oluşturmak için kullanılmazsa en sonunda bireyi mahveder. Unutmayalım, şairin dediği gibi amacımız "yeniyi kazan mak için nefret etmek"tir.
...toplumda kendini güçlendirebilmiş bir birey bile etrafındakilerin paniği üzerinde sakinleştirici etki yaratabilir. Toplumumuzun ihtiyacı olan da budur; süpermenler veya yeni icatlar değil, ayakları üzerinde durabilen, güçlü insanlar.
Uluslar dayanılmaz bir ekonomik talep sürecine girdiğinde ve hem psikolojik hem de tinsel anlamda içleri boşaldığında totalitarizm oluşan bu boşluğu doldurur ve insanlar artık katlanılmaz bir hal alan endişeden kurtulabilmek için özgürlüklerini satmaya hazırdırlar.
Değerli bir insan olduğuna inanmayı reddeden, sırf bu yüzden aşağılanmaya, dışlanmaya boyun eğen o kadar çok insan var ki! Her biri " O kadar önemliyim ki insanlar beni aşağılamaya değer görüyorlar." veya "Ne kadar asil olduğumu görüyor musunuz? Tahmin edemeyeceğiniz kadar yüksek ideallerim var ve ben bunların hepsini gerçekleştirmediğim için öyle utanıyorum ki!" der gibiler.
“ Hedeflerimizi yapıcı bir şekilde seçerek ne yöne gitmemiz gerektiğini bilmemenin yarattığı acı verici şaşkınlığın ve endişenin üstesinden gelmemize olanak sağlayacak yeni merkezi henüz bulabilmiş değiliz.”