İnsan olarak “ben”in, toplum olarak “biz”in kaderi üzerinde söz sahibi olmak, ancak insanî özbilince ve toplumsal bilince sahip olmakla mümkündür. Bu ise her-şeyden önce, bu iki bilinci tahrif eden, bireyi ve toplumu bunlardan mahrum bırakan her etkeni, “istihmar” aracı olarak bilmeyi ve onlarla mücadele etmeyi gerektirmektedir. Müslüman toplumlar için, istihmarın belki de en tehlikeli aracı “din ” olmaktadır. Elbette ki bu, bozulmuş hakikatten ayrılmış, taşlaşmış, geçmişin kalıntılarından öte bir anlam taşımayan “din”dir. Sadece hesabı değil, tüm sorumlulukları da ölümden sonrasına aktaran(!) bu din anlayışı, insanî ve toplumsal bilinci de kör etmektedir. Tüm bu engelleri aşabilmek ve istihmardan kurtulabilmek; ne filozof , ne entellektüel, ne sanatçı ve ne de bilim adamı olmayı gerektirmektedir. Allah’ın elçileri de bunlardan herhangi biri değildi. Halkın içinden ve ümmi kimselerdi. Ama tarihin akışına yön veren de onlar oldu. Öyleyse mesele —her kim olursa olsun— şunu, bunu okumak, yazmak, araştırmak değil, “kendini bilmek” ve “özbilinç”e sahip olmaktır.
Bu kitapta merhum Ali Şeriatı, kendine özgü coşkun ve sorgulayıcı üslubuyla “kendini bilme’-‘yi ve “istihmar”ı ele alıyor. Dünya görüşünün ne olduğunu, nasıl geliştiğini, insanların tevhidden alıkonup nasıl istihmar edildiğini ve tüm bu sorunların muhatabının ve sorumlularının kim olduğunu ortaya koyuyor. Kitabın son bölümü ise, öğrencilerinin konuyla ilgili sorularından ve cevaplarından oluşuyor. Kesinlikle Okumanızı Tavsiye Ederim.