‘Yaptığım her şeyi ya birilerini memnun etmek ya da etmemek için yapıyorum. İnsanları ya sürekli tavlıyorum ya da kışkırtıyorum. Sonra da kendime soruyorum:
Ben nerede yim? Benim özgürlüğüm nerede?’
Bir anlaşmazlık ya da kızgınlık durumunda tartışmaya, hatta belki ilişkiyi bitirmeye cesaret edemeyen kişiler yavaş yavaş kendilerini sessizliğe gömerler. Bu sessizlik imkansız bazı çatışmalardan korunmak için gerekli olsa da. heyecanlarını sürekli bastırmaya zorlayacaktır onları. Böylece, fildişi kulelerinde güvende oldukları yanılgısıyla gerçek bir iletişim kurmayı beceremez hale gelmişlerdir ve sonunda derin bir yalnızlık duygusuyla baş başa kalmışlardır zira her türlü çatışmayı önlemek adına göze çarpmamaya uğraştıkça dış dünyadan iyice soyutlanmışlardır.
Çelişki gibi görünse de, diğerine yaklaşabilmek için aslında araya mesafe koymak gerekir. Fazla yakın olmak, onu olduğu gibi görmek için ihtiyacımız olan mesafeyi ortadan kaldırır. Onu olmasını istediğimiz şekilde görürüz, umutlarımızı yansıtan o ayna... Karşımızdaki insanla öyle kaynaşmışızdır ki, bizim isteklerimiz hep ön planda olduğundan, ne kendi arzularının bilincine varacak zamanı vardır ne de bize doğru adım atabilecek genişlikte bir alanı.
Yalnızlığımızı yaşayamamak, bazen ruhumuzu el altından satmak, küçültücü ilişkileri yürütmek, nefreti bile bir bağ olarak görmek, yaşamdan çok ölüme yakın bir anlaşma imzalamak anlamına gelebilir.
Acı çekmemek adına yaptığımız her kaçış kaçınılmaz olarak başka bir acı doğuracaktır. Ve her türlü kaçınma davranışı bir gün yaşamaktan kaçınmaya varacaktır.