Kirazlı Mescid Sokağı

Yavuz Bahadıroğlu
Gayrimeşru bir muhabbetin neticesi merhametsiz azap çekmektir!
"Gayrimeşru bir muhabbetin neticesi, merhametsiz azap çekmektir. Kaidesi sırrınca siz fıtratınızdaki Cenâb-ı Hakkın zât ve sıfat esmâsına sarf edilecek muhabbet ve marifet istidadı ve şükür ibadet cihazatını nefsinize ve dünyaya gayrimeşru bir surette sarf ettiğinizden bir istihkar cezasını çekiyorsunuz. Çünkü cenab-ı Hakk'a ait muhabbeti nefsine verdiniz, mahbubunuz olan nefsinizin hadsiz belasını çekiyorsunuz."
Cahil bir polis ile Bediüzzaman'ın bir öğrencisin diyaloğu
Siz ne yapmak istiyorsunuz?" Hep aynı cevabı alıyordu: "İmanımızı kurtarmak." "Biz gavur muyuz yahu, Müslüman değil miyiz? Müslüman olmak için ille de Said Kürdi'nin arkasından mı gitmek lazım? Değişik bir maksadınız var bilmiyorum ama bir de sizden duymak istiyorum. Söyleyin ne yapmak istiyorsunuz?" Aynı soru, aynı cevap: "Önce kendi imanınızı kurtarmak..." "Peki kurtardınız diyelim sonra..." "Kurtuluş reçetemizi başkalarına da ulaştırmak." "Ne reçetesi yahu, hastalığa ilaç mı yazıyorsunuz?" "Benziyor asrın getirdiği hastalıklara şüphe ve tereddütlere karşı Kur'an ilacı." "Şeriatçılık yapıyorsunuz desene şuna?" "Bu tamamen şeriati nasıl anladığınızda bağlı?" "Hadi canım. Mugalata bunlar. Herkes nasıl anlıyorsa biz de öyle anlıyoruz. Hırsızın eli kesilir, dörk karı alınır, namaz kılmayanın kafası uçurulur. Böyle şeyler işte." "Allah Allah! Yani şeriat bu mu?" "Sus burada soruları ben sorarım, sen de kuzu kuzu cevap verirsin." "..."
Sayfa 146Kitabı okudu
De ki: "Kin ve öfkenizle geberin!"
"Şu Kürd'ün defterini artık dürmek lazım. Gözlerimizin önünde lâikliği kemiriyor, ama biz demokrasi filan diye geveleyip el uğuşturuyoruz." Bakıştılar. Patronu bu kadar kızdıran neydi acaba? "Yine ne yaptı?" diye sordu yazarlardan biri. "Daha ne yapacak?" derken masasındaki kitabı havaya kaldırıp yüzlerine doğru salladı, "Menderes'in beyanatlarından yüreklendikçe yüreklenip sonunda yapacağını yaptı işte. İstanbul'daki müridleri vasıtasıyla bu kitabını bastırdı." Adamlar oturdukları yerden uzanıp kapaktaki yazıyı okudular: " Risalei Nur Külliyatından Gençlik Rehberi ... Müellifi : Bediüzzaman Said Nursi ..."
Sayfa 131Kitabı okudu
TAM 18 SENE..!
"...Sahi, kaç sene oldu ezan Türkçeleşeli?" "Yanılmıyorsam on sekiz sene. İhtiyarlıyoruz mirim, seneler amma çabuk geçiyor." "Doğru, on sekiz sene oldu... Yani benim oğlan hiç ezan duymadan on sekizine girdi. Vay canına yahu, biz ne yaptık?"
Hem tarih şahittir ki: Ehl-i İslâm, ne vakit dinine tam temessük etmiş ise, sarılmışsa, o vakit terakki etmiş, gelişmiş. Ne vakit salâbeti, dindarlığı terk etmişse, tedenni etmiş, gerilemiş."
"Dünya ve ahirette ebedi ve daimî süruru isteyen iman dairesindeki terbiye-i Muhammediyeyi kendine rehber etmek gerekir."
Sayfa 176Kitabı okudu
Beni anlamıyorlar, anlamak istemiyorlar. Oysa ben onları anlamaya çalışıyorum. Neden bu düşmanlık, bunca zulüm, iftira?
Sayfa 113Kitabı okudu
"Bize işkence edenler bilmeyerek, kader-i İlâhînin sırlarına akıl erdiremeyerek hakikat-ı imaniyenin inkişafına hizmet ettiler. Bizim vazifemiz onlar için yalnız hidayet temennisinden ibarettir. Ben çok hastayım; ne yazmaya, ne söylemeye takatim kalmadı; belki de bunlar son sözlerim olur. Medreset'üz-Zehranın Risale-i Nur Talebeleri bu vasiyetimi unutmasınlar."
Sayfa 115Kitabı okudu
Bediüzzaman'a ve talebelerine manevi baskı ve işkencenin her türlüsü yapılıyordu. Bediüzzaman'ın değil, ama günün birinde bazı genç talebelerinin sabrı taştı. "Üstadım, izin verin, şunlara hadlerini bildirelim." "Sakın, sakın ha bir taşkınlık yapmayın. Bizler âsayişin gönüllü bekçileriyiz." "Ama Üstadım, ellerinden gelse bizi bir kaşık suda boğacaklar. Bunlar katlanılır iftiralar değil." "Müspet iman hizmeti içinde her türlü sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz." "Hücumlara cevap vermek de vazifemiz değil mi?" "Vazifemiz Allah rızası için imana hizmet etmektir."
Kırmızı ciltli koca kitabın sayfalarından bir sayfaya bastı parmağını, okudu: "Bak ne diyor? Bediüzzaman Hazretleri, diyor ki: - ”Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yok...”
- Kim onlar diye soruyordu, hoca. "Vicdan mı?
- Kim onlar diye soruyordu. "Vicdan mı? Hayır muhterem Müslümanlar vicdan değil. Vicdan kin tutmaz. Bunlar enedir. Benlik duygusu Senin ben'inle benim ben'im kavgaya tutuşuyor. Şeytan ise halimize gülüyor.
Risale-i Nur'dan
"Eğer iman olmazsa; yahut isyan ile o iman tesir etmezse; hayat, zahiri ve kısacık bir zevk ve lezzetle beraber binler derece o zevk ve lezzetten ziyade elemler, hüzünler, kederler verir... Eğer iman hayata hayat olsa; o vakit hem geçmiş, hem gelecek zamanlar imanın nuruyla ışıklanır ve vücut bulur... Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve feraizle zinetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz."
Sayfa 176Kitabı okudu
Biz gençleri muasırlaştırıp Avrupalılaştırmak için didinip duruyoruz, o gerici dindarlaştırmaya çalışıyor. Bakın size bir paragraf okuyacağım; diyor ki: 'İman, insanı insan eder. Belki insanı sultan eder. Öyle ise, insanın vazife-i asliyesi, iman ve duadır. Küfür, insanı gayet aciz bir canavar hayvan eder... İnsan bu aleme, ilim ve dua vasıtasıyla tekemmül etmek (olgunlaşmak) için gelmiştir. Mahiyet ve istidat itibariyle herşey ilme bağlıdır. Ve bütün ulum-u hakikiyenin esası ve madeni ve nuru ve ruhu Marifetullahtır. Ve onun üssü'l-esası da iman-ı billahtır.' Görüyor musunuz, neler söylüyor?" Odaya bomba düşmüş kadar şaşkındılar. Acaba bu sözlerin neresi tehlikeliydi, neresi devleti batıracak, gençleri harcayacaktı?
Sayfa 133Kitabı okudu
Resim