Kederli insan ancak yalnızlıkla huzur bulur; yaralı bir ceylanın, iyileşene ya da ölene kadar bir mağarada saklanmak için sürüyü terk etmesi gibi, o da insanlardan kaçar.
İlk gençlik anılarınız kalplerinizi mutlulukla sarıp sarmalar, gençliğinizin geçip gittiğine üzülseniz bile... Ben, azat edilmiş bir kölenin koğuşunun duvarlarını ve zincirlerinin halkalarını hatırlaması gibi hatırlarım gençliğimi. Siz çocukluk ve gençlik arasındaki o yıllardan, yaşamın ve yazgının ıstıraplarıyla alay eden bir altın çağ olarak söz edersiniz; engelleri ve bedbahtlıkları bir kanat darbesiyle geçen bir çağ gibi, çiçekli bahçelere ulaşmak için iç bulandırıcı bataklıkları aşıp geçen şu arı gibi görürsünüz o yılları. Oysa bu yıllar benim için, tam tersine, kalbimi mesken tutmuş, damarlarımda kabaran ve ben büyüdükçe büyüyen gizemli ve sessiz acılarla doluydu.