Bir sebepten İstanbul’u terk edip Rio de Janeiro’ya giden ve burda şehirle yaşadığı çelişkiye yenik düşmemek için Kırmızı Pelerinli Kent kitabını yazmaya çalışan Özgür, anlatıcı karakterimiz. Ama asıl karakter şehrin kendisi sanki. Ki ben de en çok Rio’nun anlatıldığı bölümleri beğendim. Ve hatta, bu kitap, sadece Rio’yu anlatsaydı daha keyifle okurdum.
Rio, yazarın tabiriyle Rap yıldızları gibi giyinip, Hollywood gangsterleri gibi kasım kasım kasılıp sinekler gibi ölen insanların şehri..Çetelerin, çocuk yaşta hamile kalan, şiddetin gölgesinde salsa yapan melez kadınların, açlık ve yoksulluktan kıvranan insanların şehri..Rio’ya, tarihinin, cangıllarının, kaderinin ve tutkulu ruhunun hırkasını giy ve gülümse, çekiyorum demiş sanki yazar. Nefis anlatmış.
Ama karakterle hiç bağ kuramadığım için, -buna da hala şaşkınım çünkü göçmenlik belli noktalarda bizi yakınlaştırır sanıyordum-, biraz soğuk davrandım kendisine. Hangi küçük burjuva derdi, hangi yürek yarası ona bu şehrin yumruğunun altına boylu boyunca seril dedi anlamadım mesela. Varoluş sancıları da içine çekmedi beni.
Betimlemesi bol kepçe, yavaş akan, bölüm geçişlerinde Wi-Fi kopmuş geri gelmiş gibi hissettirebilen, ez cümle kolay okunmayan bir kitap bu. Genel olarak beğenmekle birlikte, keşke geleneğimi bozmayıp öyküleriyle tanışsaydım yazarla.