Kayalardan birinin neredeyse dikey dikey yamacında bir kovuk gördü. Yeniden yola koyuldu,az sonra bu kovuğa yerleşti. Burada, dedi gözleri sevinçle parlayarak, kimse bana zarar veremez. Birden aklına yazıya dökmek geldi. Dört köşe bir kayayı yazı masası olarak kullandı. Kalemi uçuyordu: Çevresindeki hiçbir şeyi görmüyordu. Sonunda Beaujolais'in uzak dağlarında güneşin battığının farkına vardı. "Neden geceyi burada geçirmeyeyim?" dedi kendi kendine, " Ekmeğim var ve özgürüm!"
İki saat süren, gelişigüzel laf edilmeyen, ustaca bir konuşmadan sonra, köylünün kurnazlığı, yaşamak için kurnazlığa pek de ihtiyacı olmayan zengin adamın kurnazlığının hakkından geldi.
Bir İngiliz gezgini bir kaplanla bir arada nasıl yaşadığını şöyle anlatır: Kaplanı büyütmüş, yetiştirmiş. Okşar, severmiş ama masanın üstünden de dolu tabancayı hiç eksik etmezmiş…