Bazen bazı kitapları okumaya ömrüm yetmeyecek gibime geliyor… öyle anlamı kelimelerden büyük, ne diyorlardı ‘afilli cümleler’ kurmayı severim. Sevmem demeyeceğim. Kim sevmez ki.
Güray Süngü, sanırım vefat ettikten sonra ( gecinden olsun) kitapları değerlenecek. Şayet biz okurlar insanların kitaplarının fotoğrafları çekilmemişse bir çay ve kahve eşliğinde, okumaya cüret etmeyiz. Ki bir de kitabın reklamı hiç yapılmamışsa bir fenomenin elinde, okumak nedir, çıkarıp bakmayız bile raftan.
Özellikle bu kitapta sık sık alıntı paylaştım. Olurda bir kaç kişiye değiniriz diye. Farklı bir anlatım ile kitap kavrıyor seni, yürüttükçe çelişiyorsun kendinle. Çelişkinin tam ortasındayken yazar öyle bir vazgeçiyor ki, denize ilk adımı attığında soğuk bir dalganın hızlıca gelip vücuduna ilk dokunuşundaki şoku yaşıyorsun. Dalga geri çekiliyor, her yer sessiz, deniz durgunlaşıyor, kayığa biniyorsun, küreklere asılıyorsun ilerledikçe seni kendine çekiyor deniz. Ufak ufak şoklar yaşıyorsun. Bakmışsın yazar kayığında, aynı yöne kürek çekiyorsunuz. Dalgalara beraber dokunup beraber şok geçiriyorsunuz. ( benim yaşadığım şok, şimdi önümde bir defter var, yazıyorum önünü almadan kelimelerin. Yazar yazarlığıda yazmış deftere. Yazar nasıl olunur diye)
Bu kitap hakkını almalı… kısa kesiyorum… şayet kitapta ki kahramanda bu incelemeyi yazacak olsaydı, kısa keserdi…