“Aşkın ilk kez ölüme inanmamızı sağladığı bir an vardır. Kaybını düşünmüş olsan bile, uyuyan bir çocuk gibi sonsuza dek taşıyacağın birini mutlaka tanırsın. Artık o ağrıya dönüp şöyle diyebiliyorsun: Ah, demek o sendin.”
Bazı insanlar bir yerde ne kadar yaşarlarsa yaşasınlar, neler başarırlarsa başarsınlar, aykırı kalırlar ve bazıları da nerede oldukları fark etmeksizin akıntıyı kolayca bulur ve içine karışırlar.
Yaşayan hayaletler, erkekler doğdukları yere son bir kez bakmaya gelirken, nehir; üç yüz kilometreden fazla bir alan boyunca bu tür haykırışları ve sessizlikleri, sadece ölümün değil, yaşamın da şokunu yutuverdi.
Ah dünya, seni sımsıkı kucaklayamıyorum ki...
Uzun zamandır ihtişamını tattım
Ama şunu bilemedim hiç:
Burada öylesi bir tutku var ki
Beni parçalıyor - Tanrım, çok korkuyorum!
Bu yıl dünyayı o kadar güzel kıldın ki
Ruhum saf ama bende değil...
Bazen sadece zamanı geldiği için ve açıklanamaz sebeplerden dolayı o içsel ana ulaşıldığı için bir şeyler değişiverir. Yas altı ay da sürebilir, altmış yıl da. Bizimkiyse sekiz yıl sürmüştü. Sanki insanın vücudunda gizli bir şeyler uyanıyor. Süpürge darısı tohumları altı bin yıl boyunca bekledikten sonra uyanırlar. Bu doğada sürekli olur. İnsan doğasında da olunca şaşırmamak gerekir.