Aşk... Gök kubbenin altındaki en gizemli kelimelerden biri... Bilinemeyen... Belki bilindikçe daha da bilinecek renkleri, desenleri ortaya çıkan... Tanımlanamayan... Belki binlerce kez tanımı yapılmış olmasına rağmen tanımlanamayan... Belki de bin bir başlı bir ırmak, her birinin yolculuğu ayrı, ama hepsinin ulaşmak istediği deniz bir...
İfade edelim dersek tam da böyle bir ahenkli karmaşa buluruz karşımızda... Çünkü mevzu aşk!
Öyle bir kitap olsun ki; aşkı gözden gönüle düşüren, hatta gönülden de semalara ulaştırıp dillere destan eyleyen, çok iyi bildiğimiz ya da bildiğimizi sandığımız bu duyguyu nakış gibi işlesin.
İskender Pala aşk üzerine farklı zamanlarda yazdığı bu derleme kitabında, kalpten kalbe giden yolu ve dahi bunun dile geliş hâli en güzel temsili olan, divan edebiyatından parçaları anlaşılır şekilde ifade etmiştir.
Aşkın katmanlarını, türlerini ve asaletini irdelemek için muhteşem bir eser olmuş. İskender Pala divan şiirini sevdiren; Âlem bir aşk için yaratılmış ve " Aşk imiş her ne var âlemde!.." diyerek aşkı hafife alanlara, onun naifliğini şiirlerle açıklayarak göstermiştir.
"Canına sevgili isteyen ile sevgili için can isteyen arasında hayat yolculuğunun ta kendisi gizlidir." diyerek duyguların sizi nereye sürüklediğini ve dahi sonunda mecazi aşka ulaşınca kendinizi bulmanızı sağlayan ifadeler içinize işleyecek.
Göz... Savaşı başlatan haberci.
Bakış... Elde olmayan kader; ilâhî kaza.
Ve Aşk... Kalp ile göz arasında kutlu bir hadise. Göz görünce bir kez geriye ne kalır? Okuyunuz efendim.