“Sokaklarda Yahudilere yardım edilmezdi. İnsan bodrumunda Yahudi saklanamazdı.”
“ Bir Yahudi’yi gizlerseniz bedelini ödersiniz. Öyle ya da böyle ödemeniz gerekir. “
“ ‘ Bir Yahudi ve bir Alman, bir bodrumda duruyorlarmış, tamam mı?’ Ama bu fıkra filan değildi. “
2. Dünya Savaşı’nda Hitler Almanya’sında komünist bir ailenin evlatlık verilmek zorunda kalan kitap hırsızı Liesel’in, Alman olmasına rağmen Yahudi olduğu için dışlanan Max’in, korkusuz Rudy’nin, altın gibi bir kalbi olan Hans’ın, Liesel ve Max, Liesel ve Hans arasındaki derin sevginin hikayesi bu. Ve bu gerçekten kalbinizi yerinden sökecek, muhteşem bir hikaye. Üvey babası Hans ve Liesel arasındaki ilişkiyi, Hans’ın Alman olmasına rağmen Yahudi’lere beslediği sempatiyi okudukça aklıma Bülbülü Öldürmek romanı geldi.
İtiraf etmeliyim ki Hitler Almanya’sını anlattığını öğrendiğimde çok da ilgimi çekmemişti ama arkadaşımın çok beğenip tavsiye etmesinden sonra isteksizce okumaya başladım.
Daha ilk cümlesinden beni kendine çekti kitap. Olayların Ölüm’ün, Azrail’in ağzından anlatılması öyle ilginçti ki... Ve yazar cümleleri öyle güzel , öyle çarpıcı kullanmıştı ki gözyaşlarıma hakim olamadığım her kısımda yazarın cümlelerine, anlatışındaki güzelliğe bir kez daha hayran kaldım. Son kısımlarda boğazımda koca bir yumru ve gözyaşları arasında kitabı okumam oldukça zorlaştı.
Kelimelerin gücünü biliyordu Markus Zusak ve bunu öyle güzel kullanmıştı ki kitap en sevdiğim kitapların arasında üst sıralarda yerini aldı bile.
Bu arada insanlar sadece ikiye ayrılır. İyiler ve kötüler...