Japon edebiyatını sevmemden mütevellit, Sosuke Natsukawa’nın birçok mecrada ayıla bayıla anlatıldığı “Kitapları Kurtaran Kedi”siyle ilk defa okudum ve muhtemelen başka bir ülke yazımından söz etseydik, “ilk ve son kez elime alıyorum” ibaresini kullanırdım. Gelin bu konuyu çok dallandırıp budaklandırmadan, meramımı dile getireyim.
Öncelikle bu metnin, ne çocuk kitabı ne de yetişkinlere yönelik olduğunu söyleyebilirim. Çocuklar için fazla ağır, yetişkinler içinse fazla çocuksu kaldığını söyleyebilirim. Küçük Prens’teki o akıl dolu yapboz parçalarından noksan bir yapısı mevcut. Edebi yönünü hiç girmek istemiyorum bile; Japon Bestseller’ı tadında, yavan. Haruki Murakami’nin yazımları da edebi yönden çokça eksik olabiliyor, lâkin hiç değilse metinde sizi istediği yöne sürükleyebilme kabiliyetine sahip bana göre.
Küçüklüğümden bugüne değin, bir şekilde kitaplarla sürekli buluşmuş biri olarak, bu kurmaca son sayfaya dek, sanki kitapseverlerin kriterleri üzerine oynayarak yazmış, okurların zaafından yakalamak istemiş de, oradan metni şekillendirmeye Çalışma havası beni oldukça rahatsız etti. Özellikle, “yok kitaplar şöyle, yok böyle gibi” kısımlar beni ikrâh ettirdi resmen. “Kitapların yüreği var,” sözü ise, bardağı taşıran damla oldu benim için. Kitapları Kurtaran Kedi’yi tavsiye edemeyeceğim, “edebi değeri yüksek” metinler seçmenizi tavsiye ediyor, kitaplı günler diliyorum.