Biraz vaktiniz var mı?
Mevcudiyet kavramıyla temellendirilmesi gereken her şey gibi anlamanın onaylamaktan çok bağımsız bir fenomen olduğunu idrak ettiğim –bakın bildiğimden bahsetmiyorum, anlamak için elbette bilmek ön şartı vardır fakat evreler arasındaki geçiş, merhaleleri belirgin kılar- günler şu âna bir hayli yakın. Mevcut olan, varlığını çok çeşitli, belki birçoğu tarafından anlaşılmaz addedilen iç ve dış uyarıcılara kafa yorarken yolcu olmanın tanımını da aslında yoldan bağımsız şekillendirmediğimi fark ediyorum. Zaman zaman yoldan çıksam da yolu kaybetmediğime büyük bir sevinç duyuyorum. Zira arıyorum. Muhalifleri çürütmek, onların yanlışlarını yüzüne sinsice haykırmak yerine iyileştirmenin gücüne daha ziyade inanıyorum.
Bu kitap sarsıcıdır. Ele kalem alıp satırların altını renklendirmenin kifayet edeceği kadar istikbalden ve tatbikattan yoksun bilgiler anlatmıyor müellif. Benden, bize uzanırken farkında olmadığım, beni benden habersiz, hayatın içinde çok normal ve sıradan faaliyetlerle meşgulken ben, aklımın alamayacağı suretlerde çevreleyen, zor zapt edilir, sağlam olarak içime yerleşmiş, yönümü tayin eden bilinçaltı meselelerime değiniyor. Ben diyorum, biz olarak algılayın lütfen. Saydığım sebepler dahi sarsıcı bir üslup için lüzumlu nedenleri oluşturuyor. İkaz edildiğimi belirtmeliyim. İkaz; kendini şüpheyle aynı yerde yürütenin, şüphesizliğin insanın kendini yitirebilmesi kadar uzak neticeler doğurabileceğinin idrakinde olanlar için büyük nimetmiş, sevdim. İkaza hazırsanız Gustave Le Bon’un bu vazifeyi hakkıyla yerine getirebilecek niteliklere sahip olduğunu düşünüyorum, bazı şahsî mütalaalarına iştirak etmesem de.
Mezkur eserde yer edinmez fakat mevzuyla alakalıdır: Luhay, Mekke’ye putu getiren ve puta tapmak için insanları teşvik eden ilk kişidir. Luhay, şimdilerde zihnimizin içindedir. Put nedir? Puta tapmak nedir, niçindir? İkisi, eleştirel minvalde yöneltilmesi muhtemel, kapsamı objektif bilgilerden müteşekkil soru kalıpları. Putun ne olduğu, aralarında benzerlik yahut anlam ilişkisi barındıran her şeyin içinde gizlidir. Bu kitap size bunu da ispatlar. Fakat gayrı açılardan değerlendirme yapabilmek için ilkin içinde yaşadığınız aleme kavrama, analiz gibi birçok bakımdan aşina olmanız icap eder.
Zorunlu saydığımız, sabit bir zemine iliştirdiğimiz efkâr (fikirler), kurban rolümüzü kesinleştirmekten başka hiçbir fonksiyona bu denli kuvvetle sahip çıkmaz. Tutuculuğun her türü insanı mevz-u bahis olana körleştirir. Bilinçli âmiller, farkındalığı yüksek kimseler tarafından daima bir ayrıklık meydana getirirse de kitle psikolojisinin kolunun uzanmayacağı mahal neredeyse yoktur. Bu kitap size kitleyi, kitle içinde genel benzeyişleri, önder algısını, bir kitle içinde birey olarak çok zeki ve aydın kimselerin dahi davranış olarak en sıradan insan seviyesine inebileceğini, tek tipleşmeyi en net misallerle ikna edici şekilde sunar.
Gelişimde istikrar, karanlığa davada ısrarcı olmaktır. Bu karanlık bizden bağımsız mı peki? Bizdeki karanlıklar bize rağmense o karanlıkların nasıl farkına varacağız kolayca? “Önce de söyledik, kitleler aklî değerlendirmelerden etkilenme kabiliyetinde değillerdir.” Anlayacağınız üzere hedefsel oluşum için ihtiyaç duygulardır. Duygunun fikre dönüştüğü evreyi görebilmek için kendinizle yüzleşebilecek cesaretten mahrum değilseniz, bugüne kadar put haline getirdiğiniz fikirlerinizden, eylemlerinizden uzaklaşıp özgürlüğe ulaşmayı başarmak her zamankinden daha ehemmiyetli görünecektir size. Üstelik “bilmiyorum”u seve seve sarf edenlerden, bildiğiyle yetinmeyenlerdenseniz…
Faydalı düşünceler edinmek ve bunların huya dönüşmesi için yeterli istek ve azîm çaba, bugüne dek görmezden geldiğiniz, karanlık doğuran ama farkında olmadığınız bilinçaltı oluşumlarınıza ayna olacaksa eğer bunun için hangi mevzularda kolayca tahrik edildiğinizi esasen kitle başlığında (siyasal ve toplumsal sorunlar, eğitim öğretim gibi pek çok içtimai meselelerde), bununla birlikte bu kitlenin içinde değerlendirdiğiniz vaziyetlerin olağanlığından dolayı kendinizi de duygularınızın yönünü değiştirmeniz hususunda bir fail olarak değerlendirmeniz kaçınılmaz olacak.
Bir eylem, bir insan bize neden mükemmel gibi gelir? Bu yargıyı; nüfuzu, hayallerimizdeki payı, doğruluğu, şartlar vs.ye göre ne kadar iyi tetkik ediyoruz? Doğruyu ne kadar iyi biliyoruz? Bizim dışımızdakileri? Yanılma ihtimalimizi hep dile getiriyoruz da buna dair gerçekçiliğimiz kendimizi ikna içinse?
Müdafaa ettiklerinizde ne denli adil olduğunuzun yanıtları, örneklendirmelerinizdeki haklılık payı ile ilişkisiz mi? Kendinizi teslim ettiğiniz bilhassa kalıplaşmış öğretileri, adil olma ve taze düşünceler üretme maksadı, iyi niyetinizle gözden geçirmeyi uygun bulursanız o pencere biraz daha açılacak, içeriye temiz hava dolacak. O pencere hangi pencere? Gerçekten istediğiniz temiz hava mı? Yoksa siz de karambol eğilimler kuşatmasında aydınlık günleri arayan, karanlıklar içindeki hırslı savaşçılardan mısınız? İyi okumalar.