Bir iş bir dakika önce olmaz, bir dakika sonraya da kalmaz. İşte sabır, bu kader sırrına ermektir. Yani işi bir dakika öncesine alma aceleciliğinden ve bir dakika sonraya bırakma tembelliğinden kaçınma ve korunma iradesi demektir sabır.
Neden biz müslümanların başarıları bu çağda hep kesik kesiktir. Bir yatır sabrına her birimiz, tek tek ulaşamadık da ondan. Çünkü sabır başarının tohumudur. Eseri verimlendiren, yeşerten, sağ ve diri tutan odur.
Hac bir hicrettir. Zekât bile malın maldan hicretidir. İşte Müslüman, en büyük yakınlığa ermek için bu iç içe hicret pınarlarından yunan kişidir. Müslüman, hicretle gusl etmiş kişidir. Müslüman hicretle teyemmüm etmiştir.
Müslümanlar bir bakıma her şeylerini kaybettiler. Yalnız utangaçlıklarını yitirmediler. Hatta, kendilerine yalnız bu utanma kaldığından mıdır nedir, bunda kend içine kapanacak ve meydanı İslâmı sabote edenlere bırakacak kadar aşırıya gittiler.
Bu utancın sınırı, utanmanın da yalnız Allah'ı rızasını kazanmak için olmasıdır. Yoksa, Allah düşmanından utanmak, utanmak değil korkmaktır Böylesi bir korkuysa, utançtan ayrılmayan inancı da dinamitlemek demektir. Allah düşmanından utanma yok, onu en şiddetli bir şekilde utandırmak vardır.
Yeni yetişen müslüman gençlik, bir yandan utanmanın bu hastalık derecesine varmış olmasıyla, bir yandan da farkında olmadan, batıdan gelen utançta mahrumluk duygusuyla şartlanıyor. Bu birbirine zıt iki psikolojiyi birden yaşamanın med ve cezri arasında
sallanıyor. Bu dediğimiz küçük bir otokritiktir. Zaten, utanç sahibi olma, sürekli bir otokritik demektir.
Bize gerekli olan, bir yanında vekar, bir yanında alçakgönüllülük, bir yanında inanç, bir yanında Islam, bir utanç dengesi.
Aslında ölü olduğu halde kendini diri sananlar vardır. Yüreklerinde ilâhi sözün ateşini ve aydınlığını duymayan kişiler ölüdürler. Asıl ölüler mezardakiler değil, bunlardır.