...Saç telimin gömleğine nasıl iliştiğini düşünmek komikmiş gibi dudakları seğirdi ...onu öptüğüm zaman üstüne konmuş olabileceğini tahmin ettim. Raffe de böyle düşünmüştü ... Paketten ipliği çıkardı. İplik tıpkı kanatları gibi kar beyazıydı.
Saç telini ve ipliği yan yana tutup, başparmağı ve işaret parmağıyla çevirerek birbirine doladı.
Uçlarını bir araya getirip tezgahın üstünde duran kılıcın yanına gitti ve teli kılıcın kabzasının etrafına sardı.
"Şikayet etmeyi kes," dedi kılıca. "Şans getirsin diye yapıyorum.."
Şans. Şans. Şans.
Bu sözcük zihnimde yankılanıp durdu.
Geri kalanı insanın zihnindeydi. Nereden geldiğini bilemediğiniz çığlıklar hakkında hayal ettikleriniz. Sizden birkaç hücre ötede, dur durak bilmeden çığlık atan kadının suratını düşünmediniz.
“Kılıcın her yeni sahibi ona bir isim verir. Ona çoktan bir isim verdiysen, sende olduğu müddetçe o ismi taşıyacak demektir.”
Kahretsin.
İsmi duymadan nefret etmiş gibi dik dik baktı. “Nedir?”
Yalan söylemeyi düşündüm ama ne faydası olacaktı ki? Hafifçe öksürdüm.
“Ürkünç Ayı.”
Er ya da geç kalkmam gerekecekti. Dünyayla yüzleşmekten başka seçeneğim yoktu. Artık tamamıyla bitik haldeydim. Savaşacak ya da başka bir şey yapacak gücüm olduğunu düşünmüyordum ama hareket edebileceğimi hissediyordum.