Bu sene okuduğum eserler içerisinde ilk ona alacağım eser. Rafın üzerine koyup aşık aşık baktıracak, talihime diye rastgele sayfalar açıp mânâlı bir cümleyle beni selamlaması mümkün olan eser.
Kış Leylekleri Kuşkanat'ın okuduğum ilk eseriydi. Ama bunu daha çok sevdim hatta bayıldım. Tarzıyla tekniğiyle karakterlerle muazzam bir eser. Bir eser bir kurgu değil de sanki kapı komşunuzla konuşuyorsunuz o da sizin tanıdığınız ama görüşemediğiniz birilerini anlatıyor. Ama öyle yavan yavan anlatmıyor. Enfes betimlemeler ve teşbihlerle şapırdata şapırdata anlatıyor. Hangisini not alsam hangisinin altını çizsem diyorsunuz. Kuşkanat, betimlemeler ve benzetmelerde gerçekten usta ikinci eseriyle tamamen anladım.
Eserin adıyla karakterler örtüşmüş... Piraye, Rasim, Remzi, Yusuf, Arif Hoca, İhsan hepsi başlı başına bir hikaye olur. Çok garip bir örnek olacak ama kuru fasulye, pilav, cacık, turşu, salata gibiler. Bizim "en sevdiğimiz" gördüğümüz zaman sofrada o aile sıcaklığını alırız ya öyle. Salata olmasa da olur dersiniz ama olursa da fena olmaz dedirtir ya hani karakterler de öyle kalabalık ve kafa karışıklığı yapmıyor.
Kuşkanat'ın diğer eserlerini almam gerektiği kanaatine vardım. Kısa ve net tavsiye konusuna geleyim şiir gibi kitap, çok beğendim.
Şöyle bir alıntılara falan bakın, kan çekerse okuyunuz efendim:)