Carrie kır bölgesinde büyümüş genç bir kızdır. Hayattaki tek arzusu, düşündüğü her şeyi ele geçirmektir: Aşk, şöhret, zenginlik. Onun Chicago'da oturan ablasının yanına bir iş ve emellerini gerçekleştirmek için bir aşk bulmak için gelmesiyle başlar sergüzeştimiz.
Arka planda 19. yüzyıl sonlarındaki sanayi devrimi sonrası gelişmekte olan Amerika, Chicago 'nun sosyal, ekonomik ve kültürel yapısını ele alıyor. Yazarın insan içgüdülerine bolca göndermeler yaptığı, realist akımın önemli eserlerinden biri olan kitap ; yükselme hırsı ve idealize edilmiş bir lüks yaşam tutkusu, tüketim çılgınlığını -aslından günümüzden çok da farklı olmayan- tablosunu gözler önüne seriyor. Dönemin kayıtsız ve yozlaşmış toplumuna bolca eleştiride bulunuyor.
Ahlaki değerlerin düşüşü Carrie ile tasvir edilse de, romandaki her bir karakter aslında, toplumun yozlaşmış kültürünü temsil ediyor. Materyalist yaklaşımlar eleştirilirken,karşımıza "yalnızlık" kaçınılmaz bir son olarak çıkıyor.
Boşluktaki insanlara boş vermişlere ciddi kararlar aldırabilen çok güçlü bir kitap. Karizmatik ve güçlü bir erkeğin aşamalı çöküşü depresyonla gelen tembellik ve bunaması yan karakterde anlatılıyor ama tek başına bile çok etkileyici. Şu anda güncel basımı bulunmuyor ama sahaflarda bulursanız okumanızı öneririm.