Biz âlemdeki varlıklar arasında canlı, kâdir, akıllı ve bir şeyler tahsil edeni, yani insanı görürürüz. Sonra onun olgunlaştığını da görürüz. Bilir ve tasdik edersin ki, insanın, yaşamının ilk aşamasında canı ve gücü olmayan ölü bir nutfedir. Bu, daha sonra alakaya, ardından mudğaya, sonra da ana rahminden dünyaya çıkıncaya kadar halden hale dönüşür. Bilir ve tasdik edersin ki, insan bu durumda iken kendi mahiyeti ve oluşumu hakkında cehalet içerisindedir. Aklı, tasavvuru, mahareti ve anlayışı belli bir olgunluk seviyesine ulaştıktan sonra, bu olgunluk halinde, bedeninde kıl, ter veya herhangi bir şey ihdas edemez.
Öyleyse, nasıl kendi kendinin muhdisi, bu eksik halinde, bir şekilden başka bir şekle, bir durumdan başka bir duruma dönüştürücüsü olabilir? Bu onun olgunluk durumunda bile bâtıl olduğuna göre, eksiklik durumunda da böyle olması akla daha uygundur. Geriye, onu vareden bir muhdisi, şekillendiren bir musavviri ve halden hale geçiren bir nakledicisinin olduğundan başka bir şey kalmaz. İşte o, bütün kusurlardan münezzeh Allah Teâlâ'dır.