Kelimelerin Serüveni

Kök

Alp Paksoy

Kök Sözleri ve Alıntıları

Kök sözleri ve alıntılarını, Kök kitap alıntılarını, Kök en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Gamzedeyim
“Türkçede, Farsçadan giren bir ek var: ‘-zede’. Bu ek Farsçada ‘vuran, vurulan’ gibi anlamlara sahiptir. ‘Hafifçe yaralamak’ anlamındaki ‘zedelemek’ fiili de bu ekten gelir. Ayrıca ‘depremzede, afetzede, kazazede’ gibi sözcükler de bu ekten türemiştir. Bir de çok güzel bir şarkının tıpkı kendisi gibi güzel bir sözü var: ‘Gamzedeyim, deva bulamam.’ Buradaki ‘gamzedeyim,’ sözü aslında ‘çene, yanak gibi yerlerde bulunan küçük çukur’ anlamındaki ‘gamze’den bahsetmemektedir. Bu söz, ‘tasa, kaygı, üzüntü’ anlamındaki ‘gam’ sözüyle ‘-zede’ ekinin birleşmesiyle oluşmuştur. Haydi şimdi şarkıyı bir de böyle dinleyin…”
Sayfa 120Kitabı okudu
Soru İşareti (?) Nasıl Oluşmuş?
“Soru işareti’nin tipini (?) kulağa benzetip, meraklı bir kişinin kulak vermesinden kaynaklı ortaya çıktığını söyleyenler var. Buna ek olarak, İngilizcede ‘soru’ anlamına gelen ‘question’ sözünün kısaltması olarak tevellüt olduğunu söyleyenler de var. Şöyle ki; Hatipler, konuşmalarını yazdıkları yazılarında soru sormak istedikleri cümlelerin sonuna önce ‘question’ yazmışlar. Gel zaman git zaman bu ‘question’ kelimesini ‘QO’ olarak kısaltmışlar. Daha sonra bu ‘QO’ kısaltması alt alta gelerek, biraz da biçim değişikliğine uğrayarak soru işaretini (?) oluşturmuş. Bu hikâyelere son olarak en sevileni ekleyelim; Soru İşaretine (?) baktığımızda birçok şekle benzetebiliriz. Lakin benzetilen şekillerden en zevklisi, ‘kedi kuyruğudur’. Bu yüzden soru işaretinin, meraklı kedilerin kuyruk duruşundan yola çıkılıp oluşturulduğunu söylerler.”
Reklam
Daisy’nin Hikâyesi (Unutma Beni Çiçeği)
“Daisy’ sözcüğü İngilizcede ‘papatya’ anlamına gelir. En az çiçek kadar bu kelimenin kökeni de güzeldir. ‘Gün’ anlamındaki ‘day’ sözüyle, ‘göz’ anlamındaki ‘eye’ kelimesi birleşiyor ve ortaya ‘day’s eye’ kelimesi çıkıyor (zamanla da ‘daisy’ hâline bürünmüş), yani ‘günün gözü’. Şafakta kapanıp, gece açıldığı için ‘papatya’ya bu adı vermişler. Küçük mavi bir çiçek olan ve dilimizde ‘unutma beni çiçeği’ şekliyle anılan çiçeğin, diğer birçok dilde de adlandırılışı aynıdır. (‘Forget-me-not’ (İng.), ‘vergiss-mein-nicht’ (Alm.). Bu güzelim çiçeğin bu adı alışıyla ilgili birden çok efsane de vardır. Bu efsanelerin içerisinde en acıklısı bir Alman efsanesidir. Bu efsaneye göre; Tuna Nehri kıyısında yürüyüşe çıkmış bir şövalye ve sevgilisi, nehir kenarında sulara kapılıp gitmek üzere olan bir mavi çiçek görürler. Sevgilisinin çiçeği arzu etmesi üzerine, çiçeği almaya çalışan fakat bu sırada nehrin sularına kapılan şövalye, son bir hamleyle çiçeği sevgilisine doğru atar ve ‘vergiss-mein-nicht!’ yani ‘unutma beni!’ diye haykırır.”
Kadın/Bayan
"Kadın" demişken... Türkçede yer alan "kadın" kelimesi "hatun" sözcüğünün çeşitlenmiş hâlidir. "Hatun" sözcüğü ise Eski Türkçedeki "katun" sözcüğünden gelir ve "es, kadın, yüksek makamdaki kadın" demektir. Bunun dışında "bayan" sözcüğü tamamen uydurma bir kelimedir. Türkçenin hiçbir döneminde "-An" eki dişil türetme eki görevi görmemiştir.
Kahve
‘Kahve’ sözcüğü tüm dillere Arapçadan yayılmıştır. 16. Yüzyılın ilk çeyreğinde İstanbul’da görülen kahveyle birlikte dilimize yavaş yavaş ‘kahverengi’ de yerleşmeye başlamıştır. Kahvenin geçmişini bir kenara bırakıp, ‘Kahveden önce kahverengine ne deniyordu?’ sorusuna cevap verelim: Boz. ‘Boz’ sözcüğü, ‘toprak rengi, kül rengi, sürülmemiş toprak’ gibi anlamlara gelmektedir. Kahve henüz yokken kahverengi atlara, ayılara, kurtlara bu nedenle ‘boz’ denmekteydi.”
Türkiye / İklim-i Rum?
“İlber Ortaylı, ‘Türklerin Tarihi’ adlı eserinde ‘Türkiye’ adlandırması için, ‘Aslında ülkemizin böyle adlandırılması tuhaftır ki bizim dedelerimizin değil, bu ülkeyi başlangıçtan beri çok iyi tanıyan İtalyanların işidir,’ diyor ve ekliyor: ‘Bizim dedelerimiz buraya ‘İklim-i Rum’ derlerdi. Onların ‘Rum-Roma’ dedikleri yer, İtalyanlar ‘Turchia’ veya ‘Turcmenia’ derlerdi. Bütün orta çağ zamanı Alman seyyahları ‘Turkeyi, Türkenland’ ve Fransızlar ‘Turquie’ derlerdi. 16. Asırda İngiliz seyahatname kaleme alan Nicolas de Nicolay ise orada ‘Turkie’ diyor.” Ülkemizin adını bizim vermeyişimizi, evvela İtalyanların daha sonra da diğer milletlerin buraya adında ‘Türk’ geçen bir isim vermeleri, daha açık bir şekilde anlatılamazdı. Ayrıca Marco Polo’nun 1254-1324 tarihleri arasında Anadolu toprakları için ‘Turcomania’, Orta Asya için de ‘Great Turkey’ dediğini de İlber Ortaylı’nın bu açıklamasına eklemekte fayda vardır. ‘Türk’ adının 5-10. yüzyıllar arasında ‘güçlü, becerikli, terk edilmiş,’ 10-15. yüzyıllar arasında ‘güzel, civan, taşralı, saf, olgun,’ 15-20. yüzyıllar arasındaysa ‘mert, cesur, kahraman, asker, savaşçı’ şekillerinde geçtiği ve Fransızca ile Almancada hem ‘genç, güzel’ demek olduğunu hem de ‘kaba, korkunç’ anlamlarına geldiğini de unutmamak gerekir.”
Reklam
Okul; boş zamandan - eğitim yerine evrilişi
“Türkçedeki ‘okumak’ fiilinin Eski ve Orta Türkçedeki hâli ‘okı’ şeklindedir. ‘Okı’; ‘bir yazıyı meydana getiren harf ve işaretlere bakıp bunları çözümlemek veya seslendirmek’ manasından ziyade, ‘çağırmak, davet etmek’ anlamlarında da olduğu ve bu anlamların günümüze değin geldiği görünmektedir. Bunun haricinde bir de ‘okul’ sözcüğümüz var tabii ki, ona da değineceğiz. Hint-Avrupa dilinde yer alıp ‘tutmak’ manasına gelen ‘segh’ kökü, Yunancada ‘boş zaman’ anlamını içeren ‘skhole’ sözcüğüne dönüşmüş. ‘Schola’ hâli ise Latince olup, ‘bilgili konuşma, okul’ anlamlarına sahip olmuştur. En nihayetinde ‘schola’ kelimesi Eski İngilizceye ‘scol’ şeklinde geçer ve ‘eğitim, öğrenim yeri’ manasına ulaşır ve sonrasında günümüzdeki ‘school’ hâlini alır. ‘Ecole’ sözcüğü de Fransızcada yer alır ve ‘okul’ demektir. Bizdeki ‘okul’ kelimesinin işte ‘ecole’ sözünden çağrışım yapılarak türetildiği söylenir. Kısacası, ‘boş zaman’dan başlayıp, ‘her türlü eğitim ve öğretimin toplu olarak yapıldığı yer’ manasına kadar gelen ve bize de ilham veren school ve ecole sözcüklerinin güzel maceralar yaşadığı gözle görülen bir gerçektir.”
Anne
“Geldik -bana göre- kadınların en yücesine: ‘Anne’. Eski Türkçede ‘ög’ sözü hem ‘anne’ hem de ‘akıl’ manasına gelmekteydi. Buna göre ‘öksüz’ dendiği vakit çıkarılan iki anlam vardı: ‘akılsız’ ve ‘annesiz’. Aynı zamanda ‘aralarında kan bağı bulunmayan, öz olmayan’ anlamındaki ‘üvey’ sözcüğü de ‘ög’ (anne) kökünden gelmektedir. ‘Ög’ sözüne gelen ‘-ey’ ekiyle beraber oluşan ‘üvey’, ‘anne babası bir olmayan’ anlamı katmıştır. Fakat bu durum neden anneye yıkılmış, onu düşünmek gerekir…”
Fransızca Sayılar
“Dilimizdeki sayılarda dört işlemden herhangi biri yapılarak ulaşılan bir sayı pek görülmemektedir. Fakat Fransızcada sayılar yükseldikçe, yapılan işlemler bir hayli kafa karıştırıcı olmaktadır. Mesela 92 (doksan iki) sayısının Fransızcadaki hâli: ‘quatre-vingt-douze’dir. Bu adamlar bu üç sayıyı almış, önce 4 ile 20’yi çarparak 80’i bulmuşlar, sonra da 12’yi ekleyip nihayetinde 92’ye ulaşmışlar. Bu tarz işlemleri neredeyse tüm büyük sayılarda hiç üşenmeden yapmışlar. Elimiz değmişken bir örnek daha verelim ki iyice pekişsin: 78=soixante-dix-huit. Yani, 60 ile 10’u topluyor, 8’i ekleyip çok şükür ki 78’e ulaşıyoruz. Bunun bir de ‘soixante-quinze’ hâli var ki evlerden ırak;) Fransızca beni yorduğu için birazdan devam edeceğim. Tavsiyem odur ki siz de biraz dinlenin. Yatıp kalkıp üst düzey bir pratikliğe sahip olan Türkçe için şükretmek gerektiğini, özellikle diğer dillerdeki sayıları görerek anlamış bulunmaktayız. Çünkü dil, insanı yormamalıdır.”
Çay
“Milattan Önce 2737 yılında İmparator Şennong’un kaynayan suyuna kazayla çay yaprağı düşmesiyle çay içilmeye başlanmıştır. Çay, Çin’in kuzeyinden ve kara yoluyla alanlar ‘çay’ sözcüğünü, Çin’in güneyinden ve deniz yoluyla alanlar ise ‘te/tea’ kelimesini kullanmışlardır. Kuzey Çin’den önce Perslere uğrayan çay, Perslerden Araplar ve Ruslarla birlikte Türklere gelmiş ve bizdeki ‘çay’ adı da böylece dilimize yerleşmiştir.”
Reklam
Türkçedeki "adam" kelimesinin birinci anlamı "erkek" değil "insan"dır ve "Âdem" sözcüğünden gelmiştir ki "Âdem" sözcüğünün de ilk anlamı "erkek" değil, "insan"dır.
Sayfa 33 - Ötüken NeşriyatKitabı okudu
"X" harfi, 1765'te yazılmış bir mektupta "öpücük" simgesi olarak kayda alınmış. Dünya tarihindeki ilk "emoji" bu olabilir mi?
Küçük Asya'ya "Anadolu" diyen Yunanlardır ve bu "Anadolu" sözünün manası "güneşin doğduğu yer"dir.
Sayfa 40 - Ötüken NeşriyatKitabı okudu
Eski Türkçedeki "ög" sözü hem "anne" hem de "akıl" manasına gelmekteydi. Buna göre, "öksüz" dendiği vakit çıkarılan iki anlam vardı: "akılsız" ve "annesiz."
Sayfa 34 - Ötüken NeşriyatKitabı okudu
"'UNUTMAK' kelimesi 'un'dan türemiş. Birini ya da bir şeyi unutmak için 'un ufak etmek' gerekiyormuş."
683 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.