- "Bir şeyin zıllı, aksi, gölgesi, hayali ve aynadaki görüntüsü, kendi mahiyeti ile zıll ve aks olmayıp, kendilerini meydana getiren aslın mahiyeti ile zıll ve aks olmuştur; çünkü görüntünün ve gölgenin mahiyeti yoktur.
Gölgede bulunan mahiyet, onu meydana getiren asıl şeyin mahiyetidir. O halde asıl, gölgesine, gölgenin kendinden daha yakındır...
Çünkü gölge, aslın mahiyeti ile, yani asıl ile gölge olmuştur, kendi mahiyeti ile değil. Çünkü kendi mahiyeti yoktur..."
Dedi ki :
- ( Biliniz ki, her şey kendi mahiyeti, hakikati ve özü ile şeydir. Bir şeye kendi mahiyetini vermeye ve vericiye lüzum yoktur; çünkü mahiyeti kendisindedir. Bunun içindir ki, "hiçbir şeyin mahiyeti yapılmaz" denmiştir. Her cismin bir özü ve mahiyeti vardır. Cisimlere mahiyetlerini vermek için bir iş yapmak lazım değildir. Meselâ boyacının işi kumaşı boyamak içindir; yoksa kumaşı kumaş yapmak için değildir ki, buna lüzum yoktur. O halde bir şeye mahiyeti sonradan verilmez. O şeyin ve mahiyetinin birlikte meydana gelmesi için iş yapılır. Her şey kendi mahiyeti ile şeydir. Bu sözümüz, "zıll-gölge" de doğru olmuyor..."
- " (…) Cennet ehli şunlardır ki, kalbinin en iç noktasında, Allah'ın razı olduğu şeyleri sevmek ve buğzettiklerini sevmemek keyfiyeti vardır...
Hattâ bu insan fiil ve hareket bakımından düşüncesine aykırı işler yapsa bile..."