İyi yazarların "çoğu" belli temaları her eserinde tekrar etmek gibi bir adetleri vardır. Özellikle yazarın çok sevilen ya da çok satılan romanının bir teması, az çok bütün eserlerinde görünür. Örneğin; Yaşar Kemal'in İnce Memed'i ile Çukurova ve ağalara baş kaldıran köylü. Shakespeare'in her eserinde kılık değiştirme. Cengiz Aytmatov, kolhoz, at, savaş. Zülfü Livaneli, gazeteci karakteri. Peyami Safa hasta ve hastalıklar gibi. Bunun çok farklı gerekçeleri olabilir. Ben şöyle düşünüyorum: Sevilen eserdeki temel tema diğer eserlerde de işlenerek beyinde kodlanan duygu durumunu tetikleyerek yeni yazılan kitapta da çağrışım yaparak benzer mutluluğu yaşatması. Her ne kadar farklı kitaplar olsa da asıl zevkin sükse yapmış eserin zevki olduğunun farkına varamaz çoğu okuyucu. Ve yazarın sonradan yazılmış eserini de büyük keyifle okur.
Agatha Christie'de de bu yöntemi görüyoruz. Katili tahmin etmek çok zor. İlk defa okuyanlar büyük şaşkınlık ve hayranlık duyar (benim gibi). Ancak bir süre sonra artık katili tahmin edebiliyorsunuz. Polisiye eserlerde diğer yazarların; hikaye, roman veya tiyatrolarını okuduğunuz gibi olmuyor malesef. Katili doğru tahmin edince kitap bir anda değersizleşiyor. Kendini zeki sananlara keyif verebilir. Ama bu çok zeki biri olduğunu değil yazarın kurgusuna aşina olduğunu gösterir.
Sonuç olarak kitap daha önce Agatha Christie okumayanlar için güzel, 5'ten fazla kitabını okuyanlar için biraz sıkıcı olabilir. Tabi kendini zeki görenleri ayrı tutuyorum. Onlar daha bi zevkle okuyabilir:)