İslâm'ın ve Kur'ân'ın yeryüzü için tek kurtuluş yolu olduğunun şuûruna evvelâ biz müslümanların inanıp zihnî ve rûhî güçlerimizi o ateş içinde temizlememiz ve İslâm'a lâyık seviyeye gelmemiz gerek.
İslâmiyet'i kıť'adan kıtaya taşımış olan müslüman Türklere karşı cenkleşmek noktasında dâima birleşmişler ve bu arada, siyasî, askerî, iktisâdî abluklarını sıkıştırdıkça sıkıştırmış, daralttıkça daraltmışlardır.
Garp âleminin birkaç yüz sene evvelki hâli ile aynı devirlerin Osmanlı medeniyeti kıyaslanacak olursa, karşımıza, avrupa'nın aleyhine, tiksinilecek bir tablo çıkar.
İslâm, dünyanın direğidir. Onun için müslüman dünyasının salâhı ve uyanışı, kâinâtın salâhı ve uyanışı; kargaşalığı ve fesâdı ise kâinâtın kargaşalığı ve fesâdıdır. Yeter ki evvelâ İslâm âlemi, yattığı gaflet döşeğinden fırlayıp kalksın, ondan sonra da imdat bekleyen dünyâya el uzatsın. Gerek İslâm âleminin Atlas Okyanusu'ndan Çin Seddi'ne kadar rakipsiz bir medeniyet kur- duğu şâhikalaşmış asırlar, gerek gürül gürül akan bir Orta Asya medeniyetinin kurucusu olmuş müstakil Türk devletleri ve nihâyet Selçuklu ve Osmanlı asırları, tevhîde dayalı bir devletçilik anlayışı ile idare edildikleri müddetçe, dünya medeniyet ve siyasetinin saygı mihrakları veya belkemiği idiler.